15.11.2013

UNUTMADIK KASIM AYI KAYIPLARIMIZ




İSMAİL BİLEN, MUSTAFA HAYRULLAHOĞLU,
TALİP ÖZTÜRK VE ALİ İHSAN ÖZGÜR YOLDAŞLARIMIZI
U N U T M A D I K...

İSMAİL BİLEN (Marat, Laz İsmail),
1902’de Rize’de doğdu. İstanbul tersanesinde motor makinistliği yaptı ve mütareke yıllarında çeşitli eylemlere katıldı. 1922’de Türkiye Komünist Partisi’ne girdi; KUTV’de eğitim gördü.
1925 li yıllarda Adana'da işçiler arasında örgütlenme faaliyetlerinde bulundu. 1928’de partinin İzmir’de örgütlenmesi için çalıştı. 1929 tevkifatında yakalandı ve yargılandı.
1933’te Moskova’ya gitti ve yaşamının sonuna dek bir daha ülkesini göremedi.
Komintern’de çeşitli görevler üstlendi. 1960’lı yıllarda parti merkezinin Doğu Almanya'da faaliyet yürütmesine Zeki Baştımar ile birlikte önayak oldu.
1951 tevkifatından sonra yurt içi kadrolarının büyük kısmını yitiren partinin varlığına temel teşkil eden isimlerden biri olma işlevini sürdürdü. 1973 yılında Zeki Baştımar’ın ölümünün ardından genel sekreterlik görevini üstlendi. TKP’nin “ATILIM” döneminin mimarı oldu
12 Mart’ın ardından gerek yurtiçi gerek yurtdışında TKP’ye yönelen kesimlerin partiye katılmasında ve böylece partinin yeniden güçlenmesinde rol oynadı.
1983 yılında yapılan 5. parti kongresi ile genel sekreterlik görevinden ayrıldı ve sembolik bir işlevi olan parti genel başkanlığı görevini üstlendi. Bu kongreden birkaç gün sonra 18 Kasım 1983’te Berlin’de yaşama veda etti.

MUSTAFA ASIM HAYRULLAHOĞLU (Deniz Yoldaş),
Mustafa Asım Hayrullahoğlu 1948'de Diyarbakır'da doğdu. Yükseköğrenimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde yaptı. Gençlik yıllarından başlayarak sosyalizm mücadelesine katıldı. Fikir Kulüpleri Federasyonu ve Doğu Devrimci Kültür Ocakları'nda çalıştı. TİP'e üye oldu. 1969 Sungurlar direnişine ve bir dizi işçi direnişine katıldı. 15-16 Haziran 1970 eylemi sürecinde "Tekel Gerçek" gazetesinin yayımlanmasında aktif görev yaptı. 12 Mart darbesi ardından gizliliğe geçti. 

7.11.2013

UNUTMADIK CAN YÜCEL ORMANI FİDAN DİKME ETKİNLİĞİ

Unutmadık Fidan Dikme''Etkinligini 100 civarında dostlarımız,
kayıplarımızın aileleri ,üyelerimiz ve Seferihisar Belediyesi Baskanımız
Tunç  SOYER ve ekibiyle 170 Fidan dikerek basarılı bir sekilde gercekleştirdik.
Öncelikle Seferihisar Belediyesi Başkanımız Tunç SOYER'e ve ekibine
teşekkür ediyoruz.Sonra bu etkinligimizin  gercekleştirilmesinde ilk öneriyi
getiren arkadaşımızdan başlıyarak katkıları olan bütün arkadaslarımıza ve
bizi yalnız bırakmayan ve dostlarımıza, ailelere teşekkür ederiz.
Sanırım 14 Aralıkda seçilecek yeni yönetim kurulu bu çalışmayı geliştirecektir.







31.10.2013

AFİŞ


ADINA FİDAN DİKİLECEK ARKADAŞLARIMIZIN LİSTESİ:
(Alfabetik sıra)

1. ABBAS KESKİN
2. ABDULLAH ÇIRAK
3. ABDULLAH KIZILIRMAK
4. ADİL TUNÇBİLEK
5. ADNAN ALTINEŞ
6. AHMET ÇAĞ
7. AHMET ERGÜL
8. AHMET HAKAN
9. AHMET KARADAĞ
10. AHMET KURU

24.10.2013

MUSTAFA KARAKUŞ ANISINA PANEL


İzmir Basmane semtinin geçmişi, MÖ 300’lü yıllara dayanır. Semt agora, kale, burç, sur, han, hamam, türbe ve kitabe, köprü, su kemeri, köşk, ev, konak, cami, mescit, sinagog, kilise, sebil, çeşme, mezarlık, hazire arasta, ulu ağaç gibi kültür varlıkları açısından zengin bir birikime sahiptir.
Basmane’nin en önemli özelliklerinden birisi de 1922 yangınından sonra elde kalan, geçmişin izlerini sürebileceğimiz ender semtlerden biridir.
İzmir Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde geçen yıl bölgede bulunan kültür varlıklarını tanıtmak, korumak, koruma bilincini yaygınlaştırmak amacıyla “Basmane ve Çevresi Tarih, Kültür, Sanat ve Arkeoloji, Günleri” başlığı altında fotoğraf sergileri, resim - heykel sergileri, ebru sergisi, uygulamalı sergi, belgesel sinema gösterimi, pandomim gösterisi, sokak tiyatrosu gösterisi, paneller, söyleşiler, Basmane -Kadifekale semt gezisi gibi bir dizi etkinlik gerçekleştirildi.
TC Devlet Demiryolları 3. Bölge Müdürlüğü, İzmir Milli Kütüphane, Kent Gözlemcileri, Kent Yaşam Haber Portalı, Smyrna İzmirliler Derneği, Ege Telgraf gazetesinin desteklediği bu etkinliklerinin organizasyonu içinde Smyrna İzmirliler Derneği kurucusu olan arkadaşımız Mustafa Karakuş’da vardı.
“Basmane ve Çevresi Tarih, Kültür, Sanat ve Arkeoloji, Günleri”nin uluslararası bir içeriğe yükseltilmesi için Mustafa’nın önerileri ve girişimleri olmuştu. Ancak bildiğiniz gibi Mustafa’yı 11 Temmuz’da kaybettik.
Bu yıl ikincisi 22 Ekim – 9 Kasım 2013 tarihleri arasında gerçekleşecek “Basmane ve Çevresi Tarih, Kültür, Sanat ve Arkeoloji, Günleri” kapsamında 6 Kasım tarihinde yapılacak olan panel, sevgili arkadaşımız Mustafa Karakuş anısına yapılacak.

6 Kasım 2013 / Çarşamba
Mustafa Karakuş anısına
Panel
Saat: 14.00
Yer: Agios Voukolos Kültür Merkezi
Konu:
Basmane sohbetleri “Kimler geldi kimler geçti”
Konuşmacılar:
Kemal Ustaoğlu
Ulun Oyan
Sevgi Albasan
Ayla Atay
Ferruh Helvacı
Moderatör: Orhan Beşikçi
 


21.10.2013

DDDD 3. GENEL KURUL



DDDD Fidan Dikme Etkinliği





Derneğimiz, 2 KASIM 2013 Cumartesi günü saat 14 .00 te
Seferihisar Belediyesi ile birlikte  Can YÜCEL ORMANLIGINDA
''DDDD UNUTMADIK Fidan DikmeTöreni" ne  tüm arkadaşlarımızı
ve adlarına fidan dikeceğimiz ekteki  listede ismi bulunan arkadaşlarımızın
ailelerini davet ediyoruz. Bunun icin saat 12.00 de Konak vapur
iskelesinin önündeki belediye otobüs durağından araç kaldırılacaktır.
Bu listedeki arkadaşlarımızın ailelerine  böyle bir etkinliği duyurmak
ve davet etmek hepimizin görevidir.
Etkinliğe katılacak arkadaşlarımızın 1 Kasım 2013 gününe kadar bizlere
haber vermeleri gerekmektedir.
 
DEMOKRASİ DOSTLUK DAYANIŞMA DERNEĞİ

2.10.2013

UNUTMADIK DDDD

2 Kasım 2013 Cumartesi günü
2012 Ajandamızdaki unutmadığımız ve hiç bir zaman unutulmayacak
arkadaşlarımızı ve o tarihten bügüne kadar kaybettiğimiz arkadaslarımız icin
Seferihisar Belediyesi Can YÜCEL ormanında fidan dikeceğiz.Önümüzdeki
günlerde daha fazla detay verecegimiz arkadaşlarımızı ve kayıplarımızın
ailerini beklediğimiz DDDD UNUTMADIK fidan dikme törenine katılmak
isteyenlerin bize başvurmalarını bekliyoruz.

 

22.09.2013

Adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız




MONTAIGNE, Adaletin olmadığı yerde ahlaktan bahsedilemez der,
Adaletsizliği işleyen, çekenden daha sefildir der EFLATUN,
GANDHİ, Adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız der.
OSMAN ÖZGÜVEN VE ARKADAŞLARINI YARGILAYAN MAHKEMELER
"KAMU ZARARI VE MENFAAT OLUŞMADIĞINI" KARARLARINDA YAZIYOR.
OSMAN ÖZGÜVEN VE MESAİ ARKADAŞLARI YASALAR ÖNÜNDE DE VİCDANLARIMIZDA DA SUÇSUZDUR.
ANAYASA MAHKEMESİ'NDE DE HUKUK MÜCADELESİ SÜRÜYOR.
25 EYLÜL ÇARŞAMBA GÜNÜ SAAT 15'TE BERGAMA'DAKİ UYARLAMA MAHKEMESİNE EŞİTLİKTEN ÖZGÜRLÜKTEN VE ADALETTEN YANA OLAN TÜM DOSTLARIMIZI BEKLİYORUZ.

11.09.2013

12 Eylül felsefesi AKP ile sürüyor

Yorgun bir geceden
Uyandık ki sabaha
Siren sesi çınlatıyor sokağı
Ve
Mikrofonda adımız
Köşe başlarında panzerler
Bir kaç kılıksız adam
Resmimizi asmaktadır duvara
Kocamanmış suçumuz
Toroslar’dan kocaman
Sevdalar büyütmüşüz
“Haddimizi” aşarak
Epeyce düşünmüşüz
E-pey-ce
Düşünmüşüz
Çok büyük “hain-miş-iz”
Çekmek için sehpaya
Hak doğmuş akbabaya
M.Kazım Ablak/ Bir Yasaklı Sevdayım'dan.






3.09.2013

BİR BEN VARDIR BENDE, BENDEN İÇERİ …


BİR BEN VARDIR BENDE, BENDEN İÇERİ …
Genç epilepsililer üzerine bir belgesel film

Epilepsi, genç epilepsililerin günlük yaşamlarını sürdürmeleri için bir meydan okuma. Kim bu hastalıkla yaşamak zorunda kalırsa, onu yaşamına bilinçli olarak katmak zorunda. Hayalimdeki mesleği yapabilir miyim? Hastalığa rağmen normal bir ilişki sürdürebilir miyim? Bu ve bunun gibi soruları Almanya ve Türkiye’den altı epilepsi hastası katılımcı cevaplandırıyor. Yapısal farklıların açık olarak görülebildiği bu karşılaştırmada bir çok benzer beklentilere rastlanıyor.
Bir Alman ve Türkiyeli doktorun tamamlayıcı açıklamaları filme tıbbi ve bilimsel bir yaklaşım kazandırıyor. Avrupa’da yaklaşık altı milyon epilepsili olduğu düşünülürse, efsanelere ve önyargılara karşı mücadele etme isteğinden oluşan bu film, epilepsi üzerine kamuoyunda bir tartışma başlatmayı kolaylaştıracak.
Yönetmen: Hülya Karcı, Meltem Öztürk
Yapım: Nihat Kentel
Co-Yapım: Youth on the move Germany
Proje Fikri: Kristin Nahrmann
Bilimsel Danışman: Norbert van Kampen, Ingrid Coban
Kamera: Mehmet Ercan, Meltem Öztürk, Mümin Barış
Senaryo: Hülya Karcı
Produksiyon Sorumlusu: Helga Egetenmeier
Koordinasyon ve Organizasyon Sorumluları: Kristin Nahrmann, Emrah Turan
Montaj: Levent Çelebi a.k.a. LewQ
Animasyon ve Infografik: Deniz Keskin
Müzik: Eda And
Sounddesign & Mix: Efe Akmen
Boom: Mümin Barış
Renk Düzeltme: Cine Chromatix – Ufuk Genç
Online Operatörü: Cine Chromatix – Jan Wiechmann
Süre: 50 dk.
Yapım yılı: 2012
Payiz Film

1.09.2013

1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ



Dört bir yanımızda akmaya devam eden kan ve gözyaşına, özellikle son dönemlerde bütün yakıcılığıyla gelmekte olduğunu hissettiğimiz bölgesel çapta bir savaşın bütün işaretlerine rağmen sağduyu ve barış çabasının üstün çıkacağına dair inancımızı korumak istiyoruz. Böyle anlamlı bir günde önemle vurgulamak isteriz ki, dünya insanlığının bütün yıkıcı süreçlere ve olumsuzluklara rağmen yine de tüm anlaşmazlıkları bir yana bırakarak, sorunlarını karşılıklı saygı ve hoşgörü çerçevesinde diyalogla çözme iradesi vardır, bu iradeye sahip olduğunu biliyoruz. İnsanlık hırsı, kötülüğü ve açgözlülüğü alt edebilir. Kürt sorununda çözüme yaklaşıldığı bu günlerde, her zamankinden daha fazla sağduyuya ve barış çabasına gereksinmemiz vardır. "Umuyor ve diliyoruz ki, 1 Eylül Dünya Barış Günü, dünya halklarının barışına tanıklık etsin, Ortadoğu ve ülkemizin barışına vesile olsun. Bu inançla 1 Eylül Dünya Barış Günü
kardeşlik ruhuyla bir arada yaşayan ve arzulayan tüm halklara kutlu olsun"

25.08.2013

Ağlamak......

 Beş dakikalığına, bir başbakanın gözyaşlarına dil uzatacak kadar “insanlıktan çıkıp” sonra yeniden normale döneceğim.

Biliyorsunuz Başbakan Erdoğan son derece duygusal günler geçiriyor. Mısır ve Suriye’de yaşanan katliamlar henüz sona ermemişken İhvan liderlerinden Muhammed El Biltaci’nin darbeciler tarafından öldürülen kızı Esma’ya yazdığı mektup bardağı taşıran son damla oldu ve Başbakan daha fazla gözyaşlarını tutamadı. Televizyonda kendisini milyonlarca insan seyrederken hüngür hüngür ağladı.

On yedi yaşında bir kız bir direniş sırasında vurularak öldürülmüştü, her ne kadar bir başbakanın ekranlarda böylesine gözyaşlarına boğulması çok sık rastlanan bir şey değilse de olay gerçekten yürekleri sızlatacak ve insanın gözlerinin yaşarmasına neden olacak kadar trajikti.

“En büyük tuzak Allah’ın tuzağıdır” diyorlar ya, tam da Başbakan gözyaşlarına hakim olup yeni yeni kendine gelmeye başlarken, Eskişehir’de Gezi olayları sırasında, “evinde zor tutulan” eli sopalı sivillerin ve “başbakanın emir verdiği” polislerin birlikte öldürdüğü Ali İsmail Korkmaz’ın linç edildiği görüntüler basına yansıdı.

Zamanlama hiç olmadığı kadar “manidar” ve “tanrısal”dı. Tabii ister istemez gözler başbakana döndü. “Eyvah, daha yeni kendine gelmişti, ne olacak şimdi?” diye kaygılanılırken “korkulan” değil beklenen oldu.

Başbakan eskisinden de sağlamdı. O “hassas” adamdan eser kalmamıştı. Tıpkı Korkmaz’ın babası, “Ali’nin bu yaşta hayata veda etmesi haksızlıktır” diye isyan ettiğinde ya da Korkmaz’ın annesi “Ali niye direnmedin? Niye bizi bırakıp gittin?” diye feryat ettiğinde yaptığını yaptı, duymazdan, görmezden geldi. Kim bilir belki de “acısını içine attı”.

Öyledir bizim Başbakan, eğer canı öyle aman aman yanmadıysa kolay kolay göremezsiniz onu ağlarken.

Roboski’de 34 insan öldü, başbakanın gözleri bile dolmadı, Gezi’de 5 kişi hayatını kaybetti, başbakan “yazık” bile demedi.

Mısır’daki ölümler için haykıran yürek, Türkiye’deki ölümler için buz kesti.

Bir başbakan kendisine benzeyenlerin acılarına açık açık ortak olurken, kendisine benzemeyenlerin acılarını görmezden geliyorsa, hatta çoğu zaman bu acıların doğrudan sorumlusu oluyorsa, toplumun bir daha geri dönüşü olmaksızın tam ortadan ikiye bölünmesinde de en büyük pay sahibi olmaktan kaçamaz.

Bizim Başbakan da tam olarak bunu yapıyor. Hayatını kaybeden iki genç insanın arasında “seçim” yaparak topluma, “Bazılarınız ölseniz de umurumda değilsiniz” diyor.

Onun için çocuklar, ölümüne ağlanacak ve ölümüne aldırılmayacak çocuklar olarak ikiye ayrılıyor.

En insani tepkilerden biri olan gözyaşlarının insanlığı böylesine ağır yaraladığı zor görülür herhalde. Üstelik Başbakan'ın gözyaşları sadece insanlığı yaralamıyor, bu ülkeyi de kör bir bıçak gibi kanırta kanırta “her ölüme üzülenlerle, bazı ölümlere üzülenler” olarak ikiye bölüyor.

Vurarak da bölüyor, ağlayarak da bölüyor.
(alıntıdır)

23.08.2013

R4BİA

Son günlerde ülkemizdeki reel siyasetten tamamen kopan başbakan bir devlet adamı gibi değil, müslüman kardeşler örgütünün bir üyesi gibi davranıyor. Kendisinin de içinde bulunduğu Büyük Ortadoğu Projelerinin ana teması olan "ılımlı islam" devletleri fikri ölü doğdu. Bu nedenle küresel sermayenin artık kendisine ve partisine gereksinme duymayacağını düşünüyor ve çaresizlikle dini ve hamasi propogandalara yöneliyor. Çırpındıkça daha çok batan ve yıllar önce Kemal Derviş eliyle atılan liberal gelişim politikalarını da beceriksizce ters yüz eden bu iktidar, sağduyusunu tamamen yitirmiş gibi görünüyor. Elinde, dini duyguları sömürmekten başka çıkar yol kalmayan Tayyip Erdoğan'da, Ortadoğu'da yaratılan kaos ortamından önümüzdeki seçimler için kendisine pay çıkarmaya çalışıyor. Hz.Muhammedin torunlarının katili, 4 ncü halife Muaviye'nin işareti olan "Rabia işareti"ne sarılması da çaresizliğinin ve bundan sonra uygulayacağı politikaların göstergesi olarak önümüze çıkıyor.


15.08.2013

HARUN KARADENİZ


 
68 KUŞAĞININ DEVRİMCİ GENÇLİK ÖNDERLERİNDEN
_____________HARUN KARADENİZ'İ______________
.....ÖLÜMÜNÜN 38. YILINDA SAYGI İLE ANIYORUZ.....
 
Harun Karadeniz 1942 yılında Giresun’un Alucra İlçesinin Armutlu Köyün’de doğdu. 1962’de İTÜ İnşaat Fakültesine girdi. Öğrenci Derneği başkanlığı ve İTÜ Öğrenci Birliği başkanlığı yaptı. Kısa süre içinde anti-faşist oluşumların militan kadroları arasına girdi. Birçok anti-emperyalist eylemin en ön saflarında, boykotlarda, okul işgallerinde kitleleri yönlendiren isimlerden biriydi. Bir çok bölgede köylü ve işçi direnişlerinin içinde yer aldı.
Dev-Genç davasından tutukluyken hapishanede ciddi bir hastalığa yakalandı, tedavisine izin verilmedi. Aramızdan ayrıldığında tarihler 15 Ağustos 1975'i gösteriyordu.
Olaylı Yıllar ve Gençlik, Eğitim Üretim İçindir, Devrimcinin Sözlüğü, Yaşamımdan Acı Dilimler ve Kapitalsiz Kapitalistler isimli kitapları bulunmaktadır.
-Bu Tarihte Sen de Varsın-

22.05.2013

AKP'nin Reyhanlı saldırısından haberi var.


Kızıl Hackerlar olarak da bilinen bilgisayar korsanları grubu Redhack bu kez 51 kişinin hayatına mâl olan Reyhanlı saldırılarıyla ilgili belgeler yayınladı.

Daha önce Dışişleri ve İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü hatta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin internet sitelerini hackleyen Redhack bugün öğlen saatlerinde Twitter'dan ellerine Reyhanlı saldırılarıyla ilgili Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığı'na ait bir takım gizli belgeler geçtiğini duyurdu. Kızıl Hackerlar bu belgeleri ilerleyen saatlerde paylaşacağını açıkladı.

Redhack yaklaşık 2 saat sonra ise "Reyhanlı'da ne oldu? Ne oluyor? İşte bu soruların cevabı" Tweet'i atarak, Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığı'na ait olduğu iddia edilen belgeleri paylaştı.

SALDIRIDAN SONRAKİ BELGELER

21.05.2013

Devrimciler ve Üslup




Dilinizin ayarını bozarak en iyi dostlarınızdan bile düşman yaratabilirsiniz. Uygun koşullarda kötü bir üslup kullanarak ilişkileri gerebilir ve gerilimli anlarda provoke edici bir dille çatışmaları başlatabilirsiniz…
 Devrimciler dünyasında ideolojik mücadele kaçınılmazdır; kaynağını, hayatın çelişkiyi kaçınılmaz kıldığı gerçeğinden alan bir doğrudur bu. Doğru olmayan ise ‘devrimin çocukları’ arasında yaşanan ideolojik mücadeledeki üslup bozukluğu yüzünden devrimcilerin birbirlerini ideolojik ve siyasi muarızlar şeklinde ‘konumlandırmaya’ başlamalarıdır.
 Mesele budur; kendilerini doğruluğuna inandıkları yol ve yöntemlerle ifade eden devrimcilerin kaygı verici bir bölümü hesapsızca kullanılan revizyonist, oportünist, reformist, pasifist, goşist, teslimiyetçi ve benzeri kavramlarla birbirlerini ‘karşıt’ haline getirme ‘becerilerini’ başarı hanesine yazmakta herhangi bir sakınca görmüyorlar.
 Sanırım bu durum en çok da yerli yersiz kullanılan söz konusu kavramlarla birbirlerini ‘muarız’ haline getirmeyi ‘başaran’ devrimcileri hiç bir ayrım yapmaksızın sırasıyla yok etmeye ‘yeminli’ olan sermayeyi mutlu etmektedir.
 Bu dışlayıcı, ötekileştirici ve giderek de düşmanlaştırıcı üslubu nereden öğrendik sorusunun yanıtını ortak tarihsel geçmişimizde aramamız lazım. Tarihimizin her sayfasında bolca ve hoyratça kullanılmış revizyonist, oportünist, reformist, goşist ya da teslimiyetçi benzeri kavramlara rastlarız. Kuşkusuz bu konuda Moskova - Pekin merkezli ideolojik ‘mücadele’nin uluslararası devrimci hareketteki tezahürü özel bir yere sahiptir. Ne var ki bugün, vakti zamanında ‘en komünist’ sayılan ve düşmanca kurulan saldırgan bir dille birbirlerini tarihten silmeye çalışan o ‘model partiler’in aynı ‘makus kaderi’ paylaştıklarını görebiliyoruz. Artık şu gerçeğin teslim edilmesi gerekiyor; geçmişte yaşananlara dostlar arasındaki ideolojik mücadele falan denilemez; yaşananlar, adı konulmamış bir ‘ideolojik savaş’tı ve o ‘savaş’ uluslararası sermaye güçlerine değil, emek güçlerine zarar vermiştir…
 Bir işe yarar mı bilinmez ya, üslup meselesinde kendimde gerçekleştirdiğim değişimi paylaşmak istiyorum:
 On bir yılı aşan tutsaklığı yüzlerce devrimci ile birlikte yaşadım. Herkesten farklı olduklarına ve ‘tek doğru’ çizgiyi savunduklarına inanan pek çok devrimci ile birlikte yıllarca ve gün yirmi dört saat aynı koğuşlarda kaldık. Devrimci hareketin ortalama kadrolarını ve önderlerini yakından tanıdım. Tanıdığım ve kendilerini Marksist, Leninist, Troçkist ve Anarşist olarak tanımlayan bu devrimcilerin çoğunun içtenlikle özgürlük, eşitlik, dayanışma gibi ortak değerlerimizi savunduklarını, kapitalizmi tasfiye edip emeğin ve insanlığın özgür geleceğini kurmak için mücadele bahsinde ‘imanlı’ olduklarını gördüm. Amacımız ortaktı, amaca ulaşmada izlenmesi gereken yol yordam konusunda ise farklılıklarımız vardı. Velhasıl, aramızdaki fark dil farkı değil, şive farkıydı. Onları, farklılıklarımıza rağmen kardeş saymaya başladım. Ve zamanla bu kardeşlerimle süren yazılı ve sözlü tartışmalarda revizyonist, oportünist, reformist ya da teslimiyetçi benzeri kavramları kullanmadan önce onlarca kez düşünmek gerektiğini öğrendim… Evet; öğrenilebilir, öneriyorum!
 Şurası açık ki, sömürü, iktidar ve istismar biçimlerinin bütününü ortadan kaldırıp emeğe ve insanlığa yakışan özgürlükçü bir düzen kurmak amacıyla aklı erdiğince ve de elinden geldiğince mücadele eden devrimcilerin birbirleriyle tartışırken kullandıkları dile özen göstermeleri keyfiyet değil zorunluluktur. Devrimcilerin dünyasındaki ideolojik mücadele, devrim kardeşliğinin derin anlamı göz ardı edilmeden sürdürülmelidir; ancak böylece farklılıklarımıza rağmen ortak amacımızı gerçekleştirebilmemiz açısından elzem olan devrimci cephe ve enternasyonal birlik için uygun bir ideolojik kültür oluşturabiliriz…
Sadık Varer...

20.05.2013

SAKIN ÖLME KENAN EVREN!!!


SAKIN ÖLME KENAN EVREN!!!
Senin üç gün fazla yaşayabilmen için bildiğimiz bütün duaları yapacağız inan.
Sakın ölme…
Anneme, anneanneme , dedeme, mahallenin imamına, komşu hacı teyzeye, onun hacı kocasına yalvardım,
Bana söz verdiler senin üç gün fazla yaşaman için dua edecekler.
Sakın ölme…
Ne olur üç gün daha yaşa ki, 12 Eylül Zindanlarında kolunu, bacağını kopardığın, parçalayarak öldürdüğün insanların görüntüleri Azrail’in olarak her gün yatağının başına gelsin.
Sakın ölme….
12 Eylül’ün karanlığında çocuklarını kaybettiğin anaların çığlıkları kulaklarından gitmesin.
Sakın ölme….
Üç gün daha yaşa, yaşa ki yaşını büyütüp te astırdığın Erdal Eren’in yüzü senin kâbusun olsun…
Sakın ölme… Ölmemen için dua ediyoruz. Üç gün daha yaşa, yaşa ki...

17.05.2013

Sanem ALTAN: 'Tek gerçek, bütün gerçeklerin bizden saklandığı…'








Sanem ALTAN: 'Tek gerçek, bütün gerçeklerin bizden saklandığı…'

Bir kurutma kağıdının üzerine bir damla mürekkep damlatsak, o mürekkep damlası tek bir nokta oluşturur.

Bu münferit bir damladır.

Sonra bir damla, bir damla daha damlatırsak, bu kağıt münferit damlalarla simsiyah olur…

Türkiye de devletin içinden, toplumun içinden, düşmanlarımızın içinden damlayan rezaletlerle kararıyor.

Her rezaletten sonra da ‘bu münferit bir olaydır’ diye açıklama yapan devletin büyükleri bizleri o simsiyah karaltıyla başbaşa bırakıyor.

7.05.2013

KUŞAKLAR BULUŞUYOR


Değerli dostlar

18 Ocak 2013'de ''Kuşaklar Buluşuyor'' olarak adlandırdığımız buluşmayı gerçekleştirdik.
Bu toplantıyı gerçekleştiren derneklerimiz öncülüğündeki çalışma grubu, yapılan toplantıyla ilgili bilgi ve fotoğrafları, üyelerimize, ayrıca toplantıya katılan ve katılamayan tüm çağrılılara mini bir anket ile birlikte göndermiştir.
Çalışma grubumuz daha sonra, ''İzmir Demokrasi Barış Sosyalizm Mücadelesinde
Emeğe Saygı'' adı altında farklı alanlardan temsili düzeyde seçilmiş beş arkadaşımıza plaket verme kararı almıştır.

Her yıl düzenlemeyi amaçladığımız bu törende, İzmir’de 60'lı yıllardan günümüze kadar
devam ettirdikleri Emek, Demokrasi, Sosyalizm, Barış ve İnsan Hakları mücadelesine
yaptıkları katkılardan dolayı bu yıl:
-TKP MK. Üyesi, TİP GYK. Üyesi, DİSK 3.Bölge Temsilcilerinden  CEMAL KIRAL
-İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Vakfı Kurucu Üyesi Prof. Dr. VELİ LÖK
-TİP GYK. Üyesi, İzmir Barosu Başkanlarından Avukat GÜNEY DİNÇ
-TİP İzmir İl Başkanı, Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanlarından Mimar GÜNER ELİÇİN
-TİP Karşıyaka İlçe Sekreteri, Emekli Öğretmen EMİNE KARTAL'a
plaket verilmesi kararlaştırılmıştır.

Plaket törenimiz 17 Haziran 2013 Pazartesi günü, saat 15.00 -- 17.00 arasında Fuar Gençlik
Tiyatrosunda yapılacak, ardından katılımcılara ve konuklara Fuar İzmir Sanat Bahçesi'nde
bir kokteyl verilecektir.

DEMOKRASİ DOSTLUK DAYANIŞMA                           ONBEŞLER BİRLİK DAYANIŞMA
                      DERNEĞİ                                                       BİLİM ve KÜLTÜR DERNEĞİ

25.04.2013

İnciraltı Katliamı...

Sinan  Kara

İnciraltı Katliamı...

   Eski devrimci gelenekten olan CHP İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu İnciraltı katliamıyla ilgili Millet Meclisine bir araştırma önergesi vermiş. Haberi gördüğümde insanlık adına çok sevindim. İsterseniz önce bu haberi okuyalım, daha sonra da konuyla ilgili görüşlerimi yazayım.
   Unutulan izmir katliamı 'Meclis'te!
   İzmir İnciraltı Yurdunda, 12 Haziran 1980 günü 5 öğrencinin ölümü ile sonuçlanan katliam olayı, 33 yıl sonra TBMM gündemine getirildi. CHP İzmir milletvekili Mustafa Moroğlu ve arkadaşlarınca bu konuda hazırlanan Meclis Araştırma önergesi, TBMM^ye sunuldu. Önergede, üniversite sınavına girmek üzere gelen öğrenciler için İnciraltı Yurdunda moral gecesi düzenlendiği, bu sırada kalabalığı üzerine ateş açıldığı hatrlatıldı.
   ‘’Yapılan araştırmalarla, hayatını kaybedenlerin tamamının arkadan vurulmuştur’’ denilen önergede, öğrencilerin M-1 ve M-6 marka otomatik tüfeklerle tarandığı vurgulandı. Bu olaya ilişkin dava dosyasının da kayıp olduğu öne sürüldü. Faillerin ve adli yargılamayı engelleyenlerin ortaya çıkarılması istendi.
   Kabul edelim ki Mustafa Moroğlu'nun bu girişimi takdire şayandır ancak kendisi de iyi bilir ki, daha önce kendisine "Bu katliam emri verilirken kimler, yani hangi komutanlar görevliydi ve en tuhafı ise bu komutanların şimdi nerede?" olduğuna dair sorularım olmuştu. Ne söylemek istediğimi "bilmesine" rağmen bir süre "Beni uzak tut, şimdilik bulaştırma" diyercesine bu işin içerisine o günler girmek istememişti.
   Şimdi görüyorum ki, katliam emrini veren faillerin ortaya çıkarılması için TBMM'ye bir araştırma önergesi vermiş. Doğrusu bu girişim beni çok sevindirdi. Çünkü bu işin sonunun nerelere dayanacağını bir nebze de olsa tahmin edebiliyorum. Eğer verilen araştırma önergesi hasır altı edilmezse, o katliama kurban giden gençlerin asıl sorumluları, yani "katilleri" de ortaya çıkacaktır ve bunu yazmak inanın ki bana keyif verecektir.
   Bu arada daha önce bu konunun üzerine gitmek istedim ancak karşıma "yargı duvarı" çıktı. Şu an bu meseleden, yani "inciraltı katliamı"nda ki soru işaretlerini açığa çıkarmak için kaleme aldığım yazılardan dolayı yargılanıyorum.
   Elbette ki böyle bir olaydan ötürü yargılanmak veya ceza almak yakamda utanç değil onur vesikası olacaktır. Şimdilik yargıyı etkilememek adına konunun ayrıntılarına girmiyor, araştırma önergesinin sonuçlarını sabırla bekliyorum.
   Umuyorum ki Mustafa Moroğlu ve kendilerini sorumlu devrimci addeden diğer vekiller bu işin peşini bırakmaz. Eğer istenir, direnç gösterilirse bu olayın perde arkası da ortaya çıkacaktır ve işte o zaman katledilen o gençlerin de ruhu huzur bulacaktır. Daha önce de söylemiştim, sonucu her ne olursa ve nereye varırsa varsın bu olayı ısrarla takip etmeye devam edeceğim.
Haydi Mustafa Moroğlu şimdi top sende...

Osman Özgüven'i bekliyoruz.
   Kamuoyu tarafından büyük tartışma yaratan yargı kararları sonucu hakkında 8 yıl hapis cezası verilen ve bu haksızlıktan dolayı İsveç'te bulunan Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven'in tekrar aramıza dönmesine sayılı günler kaldı.
   Son çıkan yargı paketinde Osman Özgüven ve arkadaşlarının özgürlüğünü sağlayan ve yeniden yargılanamalarının önünü açan ilgili maddeler bildiğiniz gibi komisyondan geçti Şimdi TBMM'de başkan imzasından sonra onay için Cumhurbaşkanlığına gidecek. Cumhurbaşkanının oanayından hemen sonra Osman Özgüven ve arkadaşlarının avukatları yasal başvuruyuyu yaparak özgürlüklerine kavuşacaklar.
   Yani kısa bir süre içerisinde Osman Özgüven'in "sürgün" hayatı, arkadaşlarının da hapisliği son bulacak, Dikili halkı çok sevdikleri başkanlarıyla tekrar bir araya gelecek. Sadece Halkının hakkını korudukları için, böyle bir uygulamaya sebebiyet verenleri de, ne Dikili halkı ne de tarih hiçbir zaman unutmayacaktır...
Sinan KARA...
21/04/2013 17:52

16.04.2013

GREV VAR..

TEK Gıda-İş Sendikası ile Çaykur ve Kamu İşverenleri Sendikası arasında yürütülen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlanması ardından alınan grev kararı 22 Nisan'da Çaykur'a ait 58 işletmede uygulamaya konuyor. Tek Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel, "Kimse bizi test etmeye kalkmasın. Yeterince testten geçtik. Türkiye bizi tanıyor" dedi.

15.04.2013

VENEZÜELA'DA KÜRESEL SERMAYEYE KARŞI ZAFER EMEKÇİLERİN


Dün düzenlenen devlet başkanlığı seçimlerinde Chavez’in halefi olarak gösterdiği Nicholas Maduro, Venezuela’nın yeni başkanı oldu.
Venezuela’da dün düzenlenen seçimlerde halk, sosyalist lider Chavez’in halefi olarak gösterdiği Nicholas Maduro dedi.
Yaklaşık 19 milyon seçmenin katıldığı seçimlerde, Maduro oyların yaklaşık yüzde 51’ini alırken, sağcı rakibi Henrique Capriles ise oyların yüzde 49’unu alabildi. Bu sonuçlara göre Maduro, 2013-2019 yılları arasında devlet başkanlığı yapmaya hak kazandı.
Ulusal Seçim Kurulu oyların yüzde 99’undan fazlasının sayıldığını açıklarken, sonuçların “geri döndürülemez” olduğunu belirtti.
Capriles ise oylarının tamamı sayılana kadar seçim sonuçlarını kabul etmeyeceğini açıkladı. Ancak seçim kurulu başkanı Tibisay Lucena tarafından yapılan açıklamada sayılmamış oyların sonucu değiştirmeyeceği ifade edildi.
Lucena, sorunsuz geçen bir seçim günün ardından herkesin sakin olması gerektiğini belirtirken, sonucun Venezuela halkının eğilimini ortaya koyduğunu ve sandık sonuçlarına saygı gösterilmesini istedi.

9.04.2013

KAMYON ŞOFÖRLÜĞÜNDEN DEVLET BAŞKANLIĞI'NA

Venezuela'da seçimler: Maduro yolsuzlukla savaşma sözü verdi


Venezuela'da 14 Nisan pazar günü yapılacak seçimlere çok az bir süre kala, kamuoyu anketleri, sosyalist lider Chavez'in halefi olarak gösterdiği Maduro'nun açık ara önde olduğunu gösteriyor. Maduro, dün Maturin şehrinde düzenlediği seçim mitinginde ülkedeki yolsuzlukla sonuna kadar savaşacağını dile getirdi.
Venezuela'da sosyalist lider Hugo Chavez'in 5 Mart'ta hayatını kaybetmesinin ardından, 14 Nisan'da yapılması kararlaştırılan başkanlık seçimleri için yarış son hızla devam ediyor.
Kamuoyu anketlerine göre, sağcı muhalefet adayı Henrique Capriles'e karşı seçimleri rahat bir şekilde kazanması beklenen Nicholas Maduro, pazartesi günü seçim kampanyası kapsamında Maturin şehrinde düzenlediği bir mitingde ülkedeki yolsuzlukla savaşma sözü verdi.
Halkın problemlerine sırtını dönen bazı yetkililerin neden olduğu bürokrasi, yolsuzluk ve tembelliğin üstesinden gelmek için büyük zorluklarla karşı karşıya olduklarını söyleyen Maduro,“Yolsuzluk nerede olursa olsun peşinden gideceğim. Gerekirse yolsuzlukla mücadele etmek için bütün hayatımı vereceğim” diye konuştu.