24.01.2013

Mustafa Suphi ve Yoldaşlarının katledilmesi.



1921
Kânunusani 28
Karadeniz
Burjuvazi
Biz
On beş kasap çengelinde sallanan
On beş kesik baş
On beş arkadaş
Yoldaş
Bunların sen isimlerini aklında tutma
fakat
28 Kânunusaniyi unutma!

10 Eylül 1920’de Bakü’de Sovyetler Birliği’nden, Anadolu’nun değişik yörelerinden ve İstanbul’dan gelen 74 delegeyle  TKP’nin kuruluş kongresi toplandı. Kongre,  Anadolu (Yeşil Ordu, Halk İştirakiyun Fırkası), İstanbul (Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası ve diğer komünist gruplar) ve Sovyetler’deki komünistler olmak üzere üç koldan gelişen komünist hareketi tek bir çatı altında birleştirmek amacını güdüyordu. Dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeler çerçevesindeki  bir program etrafında gerçekleştiren Kongre’nin en önemli kararlarından biri de Anadolu’da emperyalizmin işgaline karşı mücadeleye katılmak, toplumsal kurtuluş mücadelesini sosyal kurtuluş mücadelesiyle birleştirmekti. Kongre’de yapılan konuşmalar, alınan kararlar, ortaya konulan tüzük ve program Ekim Devrimi’nin ve 3. Enternasyonal’in devrimci ruhunun damgasını taşıyordu. Örgütlü çalışmanın ağırlık merkezini Anadolu’ya taşıma kararı alan Kongre,  Merkez Komitesini seçerek,  genel başkanlığa Mustafa Suphi’yi, genel sekreterliğe de Ethem Nejat’ı getirdi ve TKP’ nin kuruluşunu tamamladı.
Kongreden yaklaşık 4 ay sonra, 1921’in başında, Ankara ile iletişim kuran Mustafa Suphi, Ethem Nejat ve kalabalık bir komünist topluluk Türkiye’ye geçmeye karar verdi. Hedef Ankara’ya, Anadolu ayaklanmasının kalbine ulaşmaktı. Bu yüzden tarihçi M. C. Kutay’ın sözleriyle, “onları Ankara’ya sokmamak Yunanı denize dökmek kadar önemliydi!” Kazım Karabekir öncülüğünde törenlerle karşılandıkları Kars’tan sonra provokasyonlar birbirini izledi. Erzurum’da kışkırtılmış halk tarafından şehre sokulmadılar. Batum üzerinden Bakü’ye geri yollanmak üzere Trabzon’a yollandılar. Yol boyu düzmece gösteriler sürdü. Trabzon yakınlarında da kayıkçılar kâhyası Yahya kaptanın adamlarının saldırısına uğradılar. Şehre girmelerine izin verilmedi ve bir iskeleden bindirildikleri takayla denize açıldılar. Arkalarından yetişen Yahya kaptanın adamları silahları alınmış olan Mustafa Suphi ve on dört yoldaşını bıçak, kurşun ve süngülerle delik deşik edip denize attılar. 28 Ocak’ı 29 ‘una bağlayan gece Onbeşler, Karadeniz’e gömüldü.
M. Kemal’in siyasal olarak bu katliamın arkasında olduğu ve muhtemelen bizzat konuyla ilgilendiği tarihsel olarak gizlenmek istense de, o günkü koşullarda bunun olanaksız olduğu açıktır. Erzurumluların Suphi ve yoldaşlarını şehre sokmadığı haberi gelince ayakta alkış yapan meclis bu meclistir ve sonradan Nutuk’ta “Erzurumlular böyle bir adamın memleket dâhiline girmesinden son derece rahatsız olmuşlar ve bu adam memleketimize girerse parçalarız demişler” gibi laflarla olayı yerel bir infial gibi göstermek isteyen de M. Kemal’dir. Kaldı ki, bizzat Suphi’nin telgrafıyla geleceklerinden haberdar olan, olayı Kazım Karabekir aracılığıyla adım adım izleyen de M. Kemal’dir. Aynı M. Kemal, Nutuk’ta “Bu adam Lenin’in yegâne adamıdır ve Lenin Türkiye hakkında bir iş yapmadan evvel mutlaka Mustafa Suphi ile danışır” diyecek kadar hasmının niteliklerini bilmektedir.
Sonuçta olayın faillerinden Yahya Kaptan da bir süre sonra öldürülmüş ve daha sonraları pek çok siyasi cinayette görüleceği gibi ortada tanık da kalmamıştır.
Burjuvazi, Onbeşler’i Karadeniz’de katlederek, emekçi halkımızın sosyal kurtuluş mücadelesinin önünü kesmek, sınıfsız, sömürüsüz bir topluma ulaşmasını engellemek istemiştir. Halkımızın mücadelesi Marksizm’in bilimsel öğretisi ışığında, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının mücadele azmi ile bu gün de sürmektedir.


 


Hiç yorum yok: