EMEK, BARIŞ, EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK İÇİN MÜCADELEYE DEVAM!
1 MAYIS’TA TAKSİM’DEYİZ!
Biz bu ülkenin tüm değerlerini yaratanlar, biz işçiler, kamu
emekçileri, hekimler, mimarlar, mühendisler, şehir plancıları olarak
emek, eşitlik, özgürlük, barış, adalet, bağımsızlık ve demokrasi için 1
Mayıs’ta Taksim’de olacağımızı ilan etmek için buradayız.
Özlemini duyduğumuz bu değerlerle inşa edilmiş bir ülkenin ve hatta
bir dünyanın artık çok uzaklarda bir ütopya olmadığının bilinciyle
Taksim çağrısı yapıyoruz. Emeğin, eşitliğin, özgürlüğün, barışın,
adaletin ve demokrasinin egemen olduğu bir ülkenin kurucu özneleri
geçtiğimiz 1 Mayıs’tan ve özellikle de Haziran’dan beri sokaklarda,
meydanlarda, işyerlerinde, okullarda, yoksul mahallelerde ayağa kalkıp
yüzlerini güneşe döndüler.
Yüzümüzü ağartan bu ışık şimdi işçi sınıfının birlik, mücadele ve
dayanışma gününün arifesinde bize yeniden Taksim yolunu işaret ediyor.
Ne istediğimizi bilerek ve artık bu isteklerimizin “hayal”/”ütopya”
olmadığının farkına vararak yürüyüşümüzü başlattık…
Bu yürüyüşümüzün amacı o kadar açık ki…
Biz, yıllardır binlercesi iş başında öldürülen işçileriz ve yaşamak için ölümüne çalıştırılmak istemiyoruz.
Biz, simit hesabıyla ne kadar iyi durumda olduğu iddia edilen asgari
ücretli işçiyiz, 10 bin asgari ücreti bir ayakkabı kutusuna sığdıranlar
tarafından daha fazla aşağılanmak istemiyoruz.
Biz, taşeron çalıştırmayla, özel istihdam bürolarıyla, esnek
çalıştırmayla, sözleşmeli personel uygulamalarıyla köleliğe mahkum
edilenleriz; fabrikada, okulda, hastanede, atölyede, işyerlerinde,
medyada, bankada, plazada, ambarlarda çalışırken yakalarımızın rengiyle,
statülerimizle ayrıştırılıp güvencesizlikte birleştirilenleriz; biz
kıdem tazminatımız için direnenleriz ve pazarda alınıp satılan bir meta
muamelesi görmek istemiyoruz.
Biz, emeğinin karşılığını asgari ücretle yoksulluk sınırında alan,
grev ve gerçek toplu sözleşme hakkı, örgütlenme ve siyaset yapma hakkı
yok sayılan, mezarda emekliliğini sürgünlerde bekleyen kamu
emekçileriyiz. En insani ve en temel haklarımızı savunduğumuzda
“terörist” damgası yemek, tutuklanmak değil, bu ülkenin onurlu insanları
olarak insanca yaşamak istiyoruz.
Biz, yasalarda örgütlenme hakkı, mahkemede şikâyeti, devlet katında
sözü yok sayılan milyonlarız; kendi kaderimizin bir avuç insanın
dudaklarının arasında olmasını istemiyoruz.
Biz, sesimizi, isteklerimizi, taleplerimizi haykırdığımızda “polis
destanıyla”, adalet sarayıyla, yasakla, sürgünle, sansürle, panzerle,
TOMA’yla, copla, gaz fişekleriyle, hapishanelerle, tabutluklarla
karşılaşan bir halkız; artık susmak, kader diyerek boyun eğmek
istemiyoruz.
Biz, kırmızılı kadınız, şiddet mağdurlarıyız, namus diye
öldürülenleriz, sermayeye ucuz işgücüyüz; kadını daha ucuza, daha
güvencesiz çalıştıracak istihdam paketlerini istemiyoruz.
Biz, bu ülkenin çocuklarıyız; Roboski’de devletin bombasıyla,
Okmeydanı’nda devletin gaz fişeğiyle vurulup öldürülmek istemiyoruz. Ve
biz o çocukların aileleriyiz, kan parası verilip susturularak acımızla
alay edilmesini de, seçim mitinglerinde yuhalatılmayı da istemiyoruz.
Biz, kâr için, rant için deresi kurutulan, toprağı zehirlenen
köylüyüz, mahallesinden sürülen yoksul emekçiyiz, inşaat çılgınlığıyla
güneşi, parkları, ağaçları çalınan kentliyiz; kendi yaşadığımız mekânlar
üzerinde söz hakkımızın olmadığı bir düzen istemiyoruz.
Biz, savaşa ikna edilmek için üzerine 7-8 füze fırlatılması planlanan
bir ülkenin yurttaşlarıyız; bin kere hayır, iktidardakilerin gücünü
arttırmaktan başka bir anlamı olmayan savaşlarda ölmek, sakat kalmak,
bedel ödemek istemiyoruz. Kürt sorununun savaşla çözülmeyeceğini
yıllarca büyük bedeller ödeyerek görenler olarak kardeşlerimizle,
komşularımızla savaşa hayır diyoruz!
Biz, bu ülkenin bütün ötekileriyiz; dinimiz, mezhebimiz, dilimiz,
kültürümüz, cinsiyetimiz nedeniyle ikinci sınıf yurttaş muamelesi
görmek, yok sayılmak, ayrımcılığa maruz kalmak istemiyoruz.
Bizler bu ülkenin sanatçılarıyız, bilim insanlarıyız,
gazetecileriyiz, aydınlarıyız; ne düşüneceğimize, ne söyleyeceğimize,
neyi araştıracağımıza iktidarın müdahale etmesini istemiyoruz.
Zihinlerimizin ve düşlerimizin sansürle, baskıyla, işsizlik tehdidiyle
terbiye edilmeye çalışılmasını kabul etmiyoruz.
Ve biz Ali İsmailiz, Ethemiz, Ahmetiz, Abdocanız, Mehmetiz,
Medeniyiz, Hasan Feritiz, Berkiniz… Biz başka bir dünya isteriz. Ve o
dünyayı ancak ve ancak kendi ellerimizle kuracağımızı biliriz.
İşte bu nedenle biz, hepimiz, başta Taksim 1 Mayıs Alanı olmak üzere
ülkenin dört bir tarafında tüm mağdurlarla, yoksullarla, dışlananlarla,
işsizlerle, işçilerle, kamu emekçileriyle, mimar ve mühendislerle,
aydınlarla, sanatçılarla, kadınlarla, gençlerle, emeklilerle, basın
emekçileriyle, 1 Mayıs alanlarında olacağız.
1 Mayıs alanlarını, milyonların adalet isteğinin kürsüleri haline
dönüştüreceğiz ve taleplerimizle, rengârenk bayraklarımızla,
türkülerimizle, halaylarımızla,tarihten gelen ve uluslararası hukukun
onayladığı hakkımızı kullanarak Taksim 1 Mayıs Alanı’nda olacağız.
DİSK, KESK, TTB. TMMOB
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder