28.01.2015

Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesi



Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesi

Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesinin arkasında Erzurum Valisi Hamit Kapanlı ve Şark Cephesi komutanı Kazım Karabekir'in olduğu, T.İnkilap Tarihi E. Arşivinde bulunan bir takım telgraflardan anlaşılmaktadır.
Bu telgraflara göre 2 Ocak'da Karabekir, Vali Hamit Kapanlı'ya ''M.Suphi ve rüfekasının Ankara'ya gönderilmemesi arzusu B.M.M. Riyasetinden ve Hariciye Vekaletinden makam-ı senaveriye tebliğ buyrulmuştur.'' demiş ve ona, bu görevi nasıl sağlayabileceklerini danışmıştır. Hamit Kapanlı, ertesi günkü cevabında, bu kişileri sınırdışı etmelerini önermiş, ancak ''bu ihraç keyfiyetinin Kars'ta Rusların gözlerinin önünde vaki olması mahzurdan gayri-salim bulunduğu için, keyfiyetin bendenize havale buyurulması eslem-i tariktir'' diyerek, gerekli düzeni kurmayı kendi üstlenmiştir.
Karabekir valinin önerisini onaylamış ve ona şöyle bir taktik vermiştir. Erzurum'a vardıkları andan itibaren Suphi ve arkadaşlarına karşı halk kışkırtılmalı ve kendilerinde, Ankara'ya gidemeyecekleri, hatta Türkiye'de kalamayacakları izlenimi uyandırılmalıdır. Grup Erzurum'dan Trabzon'a yöneltilmeli ve orada da aynı kışkırtmalarla karşılanmalıdır. Yalnız bu gösteriler Suphi ve arkadaşlarının kişiliklerine karşı yapılmalı, dahası, Sovyetler'i gücendirmemek için, ''tezahüratın komünizmin inkilap alemini okşayacak tarzda idaresine itina'' olunmalıdır.
Buraya kadar ki anlatımlar Mete Tunçay'ın Türkiye'de Sol Akımlar adlı eserinin birinci cildinin 579. sayfasından alıntıdır. Kaynakları da kendisi tarafından belirtilmiştir.
Bu yukarıdaki telgraflaşmaların öncesinde ise Kazım Karabekir'le Mustafa Kemal arasında geçen iki telgraflaşmanın ardından, Mustafa Kemal'in ne yapmak gerektiği konusunda insiyatifi Kazım Karabekir'e bıraktığı anlaşılmaktadır. Eldeki belgelerle bu sonuca ulaşılmıştır; aralarında başka bir iletişim yolu (en azından belgelenebilecek) olup olmadığı da bilinmemektedir. Ancak böyle ciddi bir konuda sorumluluğun bir kişi ile sınırlanamayacağı da çok açıktır. Kaldı ki valinin telgrafından da anlaşılacağı gibi, olayı fevrileştirme çabaları vardır.
Bu arada 13 Eylül 1920 tarihli, Mustafa Kemal tarafından kaleme alınmış bir mektupta TKP'den BMM nezdinde bulunmak üzere, en azından, tam yetkili bir delege istendiği açıktır. ( Ayrıca Süleyman Nuri anılarında ise Mustafa Kemal'den kendilerini ''BMM'nin sol koltukları işgal ve Türkiye işçi ve çiftçilerinin haklarını müdafaa için '' Ankara'ya çağıran bir mektupdan bahsetmektedir)
Buradan yola çıkarak, çağrılı olup olmadıklarını, bu yüzden Anadolu'ya gelip gelmediklerini bir yana bırakırsak, Mustafa Suphilerin Anadolu'ya temelli geldiklerini biliyoruz. Ama siyasi saflık, ama stratejik hata, düşmanını tanımama vb bir çok değerlendirmenin dışında onların katline sebep olanların, onlardan sonra da benzer cinayetler işleme konusunda hiç tereddüt etmediklerini ortaya koyan doksan yıllık bir tarih vardır.
Koca bir tarihi baştan aşağıya yalanlarla yeniden yazmayı başarmış(!) bir iktidarın her konuda özenle davranamamış olsa bile en azından bu katliama dair çok daha dikkatli davranacağını tahmin etmek hiç de zor değildir. Ama herşeye rağmen katliamı yapan ve emri verenler ortadadır; kimliklerinde eski İttihatçılar yazmaktadır doğru, ama onlar aynı zamanda Kuvayi Milliyenin komutanları ve askerleridirler artık. Dünün İttihatçıları (önder kadroları hariç) bütün kadro ve örgütleriyle o gün Kemalisttirler.
İTTİHATÇILIKTAN KOMÜNİSTLİĞE
Mustafa Suphi, Osmanlı bürokrat sınıfına mensup bir ailenin evladı olarak 1882de Giresunda dünyaya geldi. Babası, çeşitli devlet kademelerinde yer almış ve sonunda vali olmuştu. İdadiyi (liseyi) Erzurumda okudu, İstanbulda hukuk tahsil etti. Pariste LÉcole Libre des Sciences Politiquesde Ziraat Bankası ve tarım kredileri üzerine teziyle lisansüstü eğitimini tamamladı. 1908te II. Meşrutiyetin ilanıyla ülkeye döndü ve Galatasaray Mekteb-i Sultanisinde muallimlik yaptı, Yüksek Ticaret ve Tarih Mektebinde siyasi iktisat dersleri verdi. Tanin, Servet-i Fünun ve Hak gazetelerindeki makalelerinde kâh özel teşebbüsçülüğü kâh devletçiliği öneren Mustafa Suphi, 1911de Selanikte İttihat ve Terakkinin 4. Kongresine katıldı. Kongrede İktisat Vekili olmak isteği yerine getirilmeyince İttihatçılara küstü ve Ferit (Tek) ve Yusuf (Akçura) Beyler ile Milli Meşrutiyet Fırkasını kurdu. İttihatçılığa göre daha sağ bir çizgiyi temsil eden fırkanın yayın organı İfhamın editörlüğünü yaptı.

BAHR-I CEDİD SÜRGÜNLERİ
Mustafa Suphi, 23 Ocak 1913te Babıâli Baskını ile iktidara el koyan İttihatçıların başa geçirdiği Mahmut Şevket Paşanın 11 Haziranda öldürülmesi üzerine muhalifler ve İstanbuldaki serseri ve işsiz takımından oluşan 322 kişilik grupla Bahr-i Cedid vapuruna bindirilerek Sinopa sürüldü. 1914te Mustafa Suphinin gayretiyle Ahmet Bedevi (Kuran) ve birkaç kişi daha Sinoptan deniz yoluyla Kırımda Sivastopole kaçtılar. Kaçakların tümü Mısıra ve Batı ülkelerine giderken, sadece Mustafa Suphi Kafkasyaya geçti. O sırada patlayan savaş aleyhine yazıları yüzünden Ruslar tarafından Urallara sürüldü. Sosyalizm ve komünizm fikirleriyle burada tanıştı. Şubat 1918den itibaren Moskovada Tatar Başkut devrimcileriyle Yeni Dünya adlı bir gazete çıkardı. 20 Temmuz 1918de, Asyanın Müslüman halklarını komünizm düşüncesine çekmeyi hedefleyen Stalinin girişimiyle Türkiye Komünist Fırkasının (daha sonra TKP) ilk toplantısını yaptı.
LENİN'İN TEZLERİNİN HAYATA GEÇİRİLMESİ
''Cevat Yoldaş! Bizim meslek dervişlik! Gideceğiz!'' demişti yola çıkmadan önce. Baş düşman olarak İttihat ve Terakkiyi gören Mustafa Suphi ve arkadaşları, hemen hepsi İttihat ve Terakkiden gelen Mustafa Kemal ve arkadaşlarıyla ittifak yapmak üzere, Ankaraya gitmeye karar vermişlerdi.
Bakûden peyderpey yola çıkan TKP kafilesinin beş kişilik ilk grubu, Sovyet Rusyanın Ankaraya sefir olarak atadığı Budi Mdivaninin heyeti ile birlikte, 28 Aralık 1920?de Karsa ulaştı. Sovyet diplomatları ile birlikte gelen TKPliler törenle karşılandılar. Kâzım Karabekir, Mustafa Suphiye, Ankaraya bir telgraf yollamasını ve gelişini haber vermesini tavsiye etti.
Ancak 29 Aralık 1920de Mustafa Kemalin, Kâzım Karabekire yolladığı telgraf hiç iç açıcı değildi. Telgrafta Ankarada komünist cereyanları arzu hilafınadır. Bakû Türk Komünist Fırkası Reisi Mustafa Suphinin bu cereyanları körüklemesi sakıncası akla gelmektedir. Bir defa kendisini gördükten sonra devletlilerinin görüşlerinin bildirilmesini rica ederim yazmaktadır. Bu ricanın karşılığı bugüne dek yayınlanmadı. Ancak telgrafın ikinci satırı TKPyi Meclis çatısı altında eritme yanlısı olan Karebekire bu eğiliminden vazgeçmesi için Ankara tarafından tanınmış bir fırsat gibi görünmekteydi.
"ZEKİ, BİLGİLİ, FAZLA KURNAZ...
Gruba birkaç gün içinde başkaları da katıldı. O günlerde Karsta olan Ankara Hükümetinin Moskovaya elçi tayin ettiği Ali Fuat (Cebesoy) Bey, 2 Ocakta Mustafa Suphi ile görüştü. Bu görüşmeyi değerlendiren uzun raporunda [Mustafa Suphi] zeki, bilgili, fazla kurnaz, konuşmalarında ihtiyatlı ve acelesiz. Rus Sefiri ile memleket içine girmek ve Ankara Hükümeti prensiplerine inanmış gibi görünmek istediğine bakılırsa bu kişinin yumuşak düşünce ve prensiplerle Anadolu hareketini yönetenlerin güvenini kazanmak ve böylece bir mevki yaptıktan sonra, Rus komünizminin gizli başı olmak suretiyle memlekete [bu düşüncesini] duyurmak ve uygulamak düşüncesinde olduğunu zannediyorum diye yazmıştı. Bu görüşme Ankara ile TKP yönetimi ile siyasi konuların ele alındığı üst düzeydeki son görüşmeydi.
Meclisin 3 Ocak tarihli oturumunda, Mustafa Kemal, Erzurum Mebusu Hüseyin Avniye (Ulaş) hitaben şöyle diyordu: Komünizm yayılması meselesine gelince; kendileri buyurdular ki, istense de istenmese de bu bir mikroptur, girer. O halde çaresi yok demektir. Mademki maddi tedbirle önüne geçmek imkânı olmayan bir yayılmadır, bu mutlaka bulaşıcı olacaktır. Zannediyorum ki, buna karşı tedbir düşünmek meselesiyle söz konusu olan siyasi meseleleri birbirinden ayırmak ve seçmek daha uygun olur...
HALK GALEYANA GETİRİLİYOR
Mustafa Suphi ve beraberindeki 17 kişi (?) 18 Ocakta Erzuruma gitmek üzere Kars'tan trenle yola çıktı. Heyet dört günlük bir tren yolculuğunun ardından 22 Ocakta Erzuruma vardığında kendilerini Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyetinin örgütlediği eylemler bekliyordu. Modern Türkiyenin ilk Komünizmle Mücadele Derneği olan Cemiyetin 18 Ocakta yayınladığı beyannamede Rusyadan gelmiş, anası babası belirsiz, mazileri karanlık, cani iblislerin, Allah, Peygamber, Halife ve şeriat yok dediği, kadınlardan başlayarak na-mahremliği ortadan kaldıracağı, kadınların kamuya açık yerlere erkeklerle karışık girip çıkması, erkeklerle çalışması ve erkeklere hizmet etmesinin mecbur kılınacağı, üç yaşından büyük çocukların umumi depolarda toplanacağı, cinayet ve diğer suçlara ait kanunları kaldıracağı, çalışmayanın ekmek yiyemeyeceği, Başkırdistan, Taşkent ve Buharadaki milyonlarca Müslümanın bütün servetlerinin, ırz ve namuslarının ellerinden alınacağı yazıyordu. Bu iddialarla galeyana gelmiş göstericileri yönlendirenler arasında polis teşkilatından kişiler de vardı. Heyet Erzuruma sokulmadı ve dekovil hattıyla Karabıyıka (Aşkale yakınlarında köy) yollandı.
Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin olayları anlatan telgrafı Mecliste okunduğunda, Mustafa Kemal, devletin her şeyden haberdar olduğunu gösteren ve Erzurumlularla hemfikir olduğunu beyan eden bir konuşma yaptı. Mustafa Kemal aynı oturumda yaptığı diğer konuşmada Kâzım Karabekir tarafından Mustafa Suphi ve arkadaşları için yapılan plandan övgüyle bahsetti. Ardından Erzurum Valisi Deli Hamite acele bir telgraf yolladı. Telgrafta Mustafa Suphi Efendinin refakatinde kaç kişi olduğunun ve onların da kendisiyle birlikte gönderilip gönderilmediğinin bildirilmesini rica ederim deniyordu.
İMHA PLANI YÜRÜRLÜĞE KONUYOR
Bayburttan kızaklarla aç biilaç yola çıkan TKP kafilesi hiçbir yerde doğru dürüst konaklama fırsatı bulamayarak 27 Ocakta Maçkaya vardı. Caminin yanındaki Yorgaki Otel?de bir gece kaldılar. Heyettekilerden Baytar Abdülkadir Maçka Kaymakam Vekili Murat Efendinin yardımıyla kurtarılmıştı. Mahmut Goloğluna göre, Abdülkadir, Karstan Trabzondaki kardeşi Mehmet Efendiye gelişlerini müjdelemiş, Mehmet Efendi vekilliğini yaptığı Kayıkçılar Kâhyası Yahyaya haberi verdiğinde, Yahya kendisine Mustafa Suphi ve arkadaşları konusunda Ankaradan emir aldığını, eğer kardeşini kurtarmak istiyorsa şehre girmesini engellemesini tavsiye etmişti. Abdülkadirin hayatını bu uyarı kurtarmıştı.
Böylece geride Mustafa Suphi ve 15 yoldaşı kalmıştı. 28 Ocakta Trabzonda olağanüstü bir hareketlilik vardı. Tellallar, Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti başkanı ve eski Teşkilat-ı Mahsusacı Barutçuzade Ahmet Beyin oğlu Faik Beyin gazetesi İstikbâlin kışkırtıcı yayınlarıyla galeyana getirilen halkı cuma günü öğleden sonra Rusyadaki esir kardeşlerimizi kurşuna dizdiren dinsiz vatan hainlerinden intikam almak üzere mağaza, dükkân ve kahvehaneleri kapatarak Değirmendereye çağırmıştı. Şehirdeki Sovyet Konsolosluğunun elemanlarına da sokağa çıkmamaları tembih edilmişti. Cuma günü, bütün esnaf dükkânlarını kapatarak, kapatmayanlar ise polis ve inzibat memurları tarafından cebren kapattırılarak Değirmendereye doğru sevk edildiler.
TKP heyeti, 28 Ocak akşamı saat 17.20 civarında Trabzona vardı. Kayıkçılar Kâhyası Yahya ve adamları heyetin yolunu Değirmendere mevkiinde keserek Çömlekçi Mahallesinin alt yolundan doğruca iskeleye (Buhtiye) çevirdi. Burada Mustafa Suphi ve arkadaşları tükürükler, küfürler ve tekmeler eşliğinde bir motora doğru sevk edildiler. Hemen arkalarından Kâhyanın silahlı adamlarını taşıyan bir motor daha kalktı. Motorlar sabaha karşı 4-5 sıralarında boş olarak geri döndü, ama kimsenin iskeleye yanaşmasına izin verilmiyordu. Birkaç gün sonra tayfalardan birisi, motordakilerin birkaç mil açıkta, elleri ve ayakları bağlanarak denize atıldıklarını söyledi.
MERYEM YOLDAŞIN ACI SONU
İddialara göre Sürmeneli Kınalıoğlu Ahmet Yakup motora bindirilmeyip Yahya Kâhyanın evinde alıkonmuş, Tayyareci Tevfik ile Mustafa Suphinin Rus (bazı kaynaklara göre Türk, bazılarına göre Rus Yahudisi) asıllı eşi motordan geri getirilmişti. Adı çeşitli kaynaklara göre Meryem, Maria ya da Semiramis olan bu hanım, önce Yahya Kâhyanın evine götürülmüş, kadıncağız tutulduğu yeri Rus Konsolosluğuna bildirmeye çalışmış, notu götüren adam Kâhyanın adamı çıkınca, ceza olsun diye Nemlizade Ragıp Beyin evine verilmişti. Bir süre, Kâhya tarafından Rizelilere verilen kadıncağız bir oturak âlemi sırasında öldürülmüştü.
Katliamın ardından Trabzondaki Rusya Sovyet Hükümeti Konsolosu Ali Oruç Bagirov Trabzon Valisine Mustafa Suphi ve arkadaşlarının akıbetini soran bir mektup yazdı. Trabzon Vali Vekili İsmail Sabri cevabi mektubunda, halkın tepkisi karşısında Trabzonda kalamayacaklarını anlayan ekibin, bir motor kiralanarak sağ salim Rusya sahillerine yollandığını belirtti. Aynı gün İstikbâl gazetesinde, Bakû Seyyahları Geldiler ve Gittiler başlığı altında çıkan haberde olay daha ağır ifadelerle anlatılıyordu.
Mustafa Kemalin 31 Ocak 1921de Erzurumdaki Muhafaza-i Mukaddesat ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti başkanlığına yazdığı telgrafta Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası efradından bazılarının vatana hıyanet suçundan dolayı haklarında takibat ve soruşturma icra edilmektedir. Adı geçen fırka, hükümetçe itibar ve itimada değer değildir, Efendim.denmekteydi. Yani, Ankara Mustafa Suphi ve arkadaşlarının akıbetinden habersiz görünüyordu. 14 Şubatta Trabzondaki Sovyet Rusya Konsolosu Bagirov, Trabzon Vali Vekiline Mustafa Suphi ve arkadaşlarının Batuma ve hiçbir Sovyet sahiline gelmediğini, dolayısıyla nerede olduğunu merak ettiklerini yazdı. Vali cevabında Üçüncü Enternasyonal Heyetinden hiç kimse buraya gelmedi ve hiç kimse de buradan gitmedi. Bu konuda bizde hiçbir bilgi yoktur dedi. Dışişleri Komiseri Çiçerin, radyogramla Ankaradan Mustafa Suphilerin akıbetine dair bilgi talep etti. Ankara Hükümeti ise, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının bir deniz kazasında öldüklerine ilişkin açıklamasında ısrarlıydı.
KAÇ KİŞİ ÖLDÜRÜLDÜ?
TKPnin belgelerine göre, Anadoluya hareket edenlerin toplamı Merkez Komite üyeleri ile birlikte 30dur. Merkez Komite üyesi Mehmet Zeki ile üst düzey parti kadrosundan Süleyman Sami hasta oldukları bahanesiyle Erzurumda veya Maçkada alıkonulup, Ankara Hükümetinin himayesine mazhar olmuşlardı. TKP Harici Bürosu, haberin alınması ardından, Doğu Halkları Propaganda ve Faaliyet Kurulu Başkanlığına gönderdiği mektupta, isim belirtmeksizin 16 kişinin öldürüldüğünü yazmıştı. Aynı organ adına Ahmet Cevatın (Emre) 2 Nisan 1921 tarihli mektubunda ise, M. Suphi, dört Merkez Komite üyesi ve on iki diğer yoldaşlarımız denmektedir ki, burada verilen rakamlarla öldürülenlerin toplam sayısı 17ye ulaşmaktadır. Mete Tunçaya göre motorda öldürülenlerin sayısı, Mustafa Suphi ile birlikte 14dür. Tunçay, listeye ayrıca Meryemi eklemektedir. Emrah Cilasun başka kaynaklarda geçen isimleri de dikkate alarak öldürülen komünistlerin sayısının daha çok olabileceğini söyler.
SONRA NE OLDU?
16 Mart 1921de TBMM Hükümetiyle Rusya Şûraları Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti arasında bir dostluk anlaşması imzalandı. Mustafa Kemal aynı gün Yahya Kâhyaya vatanperverâne hissiyat ve temennilerinize teşekkür ederim şeklinde kısa bir telgraf yolladı. Bu telgraftan iki ay sonra kanlı bir tasfiye hareketi başladı. Çünkü Trabzondaki yerel güçlerin Enver Paşa ile flört etmesi, Ankarayı rahatsız etmişti. 300 kişilik çetesiyle Yahya Kâhya, Enver Paşanın amcası Halil (Kut) Paşanın en has adamıydı. Dahiliye Vekili Ali Fethi (Okyar) Bey, durumu Trabzondaki İskele Hükümeti diye nitelemişti.
Tasfiye harekâtı 26 Ağustos 1921de Ebubekir Hazım (Tepeyran) Beyin Trabzon Valiliğine getirilmesiyle başladı. 7 Kasım 1921de Miralay Sami Sabit (Karaman) Trabzondaki 13. Fırka Kumandanlığına atandıktan sonra Trabzon Müdafa-i Hukuk Cemiyet adına toplanan paraları zimmetine geçirme suçuyla Yahya Kâhya hakkında soruşturma başladı. Kâhya uzun bir direnişten sonra 12 Ocak 1922de Sivas Bidayet Mahkemesinde yargılanmak üzere tutuklanarak Sivasa gönderildi. Ancak mahkeme heyetine yapılan baskılar sonucu beraat ederek Trabzon'a geri döndü.
KÂHYA'NIN TASFİYESİ
Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey konuyu Meclis gündemine getirdi ve Mustafa Kemal ile arasında sert tartışmalar yaşandı. Yahya Kâhyanın sonunu, Suphilerin öldürülmeleri meselesini de ima ederek etrafa sanki bütün bu işlerde ben tek başıma mıydım; her şeyi olduğu gibi ortaya dökeceğim diye tehditler savurması getirdi. 3 Temmuz 1922de Kâhya ve dört kişiyi taşıyan otomobil, Kâhyanın Soğuksudaki yazlık konağına giderken saldırıya uğradı. Kâhya ve iki kişi öldürüldü. Arkadan ve önden atılan 40 kadar mermiye rağmen olaydan karanlıkta kaçarak kurtulan Kâhyanın Mustafa adlı silahlı uşağı, olaydan sonra nedense yoldaki askerî kışlaya ve şehirde önünden geçtiği hükümet, polis ve jandarmaya olayı haber vermemiş, bütün gece ortadan kaybolmuştu.
Halk arasında olayı Sami Sabit Beyin tezgâhladığı inancı yaygındı. Durumu soruşturan heyet, 13 Eylül 1922 günlü raporunda Kâhya öldükten sonra askerî kışlaya doğru kaçtıkları görülen katiller hakkında zamanında gereken araştırma yapılmamış olduğundan bulunmaları imkânsız hale gelmiştir? diyerek soruşturmayı kapattı.
AZMETTİREN KİM?
O günden beri Mustafa Kemalin olaydaki rolü aydınlanmadı. Yıllar sonra Mustafa Kemal ile yolları ayrılacak olan Kâzım Karabekir uzun bir süre yasaklı kalan anılarında, bu olayla ilgili olarak, ?hayatımla ve namusumla oynadılar? diyecekti.
Yine yıllar sonra Mustafa Kemalin Muhafız Taburu Komutanı İsmail Hakkı (Tekçe) Bey, Yahya Kâhyayı, 27 Mart 1923te Mustafa Kemalin yeminli muhalifi Ali Şükrü Beyi öldürecek olan Giresunlu Topal Osmanın iki adamıyla birlikte kendisinin öldürdüğünü açıkladı. Bu konuda bir makale yazan Yalçın Yusufoğluna göre, Yahya Kâhyanın oğlu, Mete Tunçaya gönderdiği mektupta, babasının o zamanki koşullara göre vatani vazifesini yaptığını ve asıl katilin bugün tapınılan bir kişi olduğunun bir gün mutlaka anlaşılacağına inandığını yazmıştı.
Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katli karşısında Sovyetlerin ve Kominternin takındığı tavır dünya solculuğunun gelişme süreci bakımından bir dönüm noktasıydı. Bu olayda sosyalist anavatanın dış politika çıkarlarıyla bir kardeş partinin varlık sorunu çatışmış ve bolşevik partisi Mustafa Suphi'yi katleden Anadolu'daki yönetime tavır almamıştır.
Kaynakça;
Ebubekir Hazım Tepeyran, Belgelerle Kurtuluş Savaşı Anıları, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1982; Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, Merk Yayıncılık, İstanbul, 1988; Hikmet Bayur, Mustafa Suphi ve Milli Mücadeleye El Koymaya Çalışan Başı Dışarda Akımlar, Belleten, sayı: 140, Ankara, 1971, s. 567-654; Cumhur Odabaşıoğlu, Trabzon, Top-Kar Matbaacılık, Trabzon, 1990; TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri-2, Çev. Yücel Demirel, Tüstav, 2004; Yalçın Yusufoğlu, Kanunisaniyi unutma?, 30.1.2008, Mete Tunçay, Türkiyede Sol Akımlar, 1908-1925, Sevinç Matbaası, 1967; Alpay Kabacalı, Türkiyede Siyasal Cinayetler, Gürer Yayınları, 2007.

Hiç yorum yok: