Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesi
Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesinin arkasında
Erzurum Valisi Hamit Kapanlı ve Şark Cephesi komutanı Kazım Karabekir'in
olduğu, T.İnkilap Tarihi E. Arşivinde bulunan bir takım telgraflardan
anlaşılmaktadır.
Bu telgraflara göre 2 Ocak'da Karabekir, Vali Hamit Kapanlı'ya ''M.Suphi ve rüfekasının Ankara'ya gönderilmemesi arzusu B.M.M. Riyasetinden ve Hariciye Vekaletinden makam-ı senaveriye tebliğ buyrulmuştur.'' demiş ve ona, bu görevi nasıl sağlayabileceklerini danışmıştır. Hamit Kapanlı, ertesi günkü cevabında, bu kişileri sınırdışı etmelerini önermiş, ancak ''bu ihraç keyfiyetinin Kars'ta Rusların gözlerinin önünde vaki olması mahzurdan gayri-salim bulunduğu için, keyfiyetin bendenize havale buyurulması eslem-i tariktir'' diyerek, gerekli düzeni kurmayı kendi üstlenmiştir.
Karabekir valinin önerisini onaylamış ve ona şöyle bir taktik vermiştir. Erzurum'a vardıkları andan itibaren Suphi ve arkadaşlarına karşı halk kışkırtılmalı ve kendilerinde, Ankara'ya gidemeyecekleri, hatta Türkiye'de kalamayacakları izlenimi uyandırılmalıdır. Grup Erzurum'dan Trabzon'a yöneltilmeli ve orada da aynı kışkırtmalarla karşılanmalıdır. Yalnız bu gösteriler Suphi ve arkadaşlarının kişiliklerine karşı yapılmalı, dahası, Sovyetler'i gücendirmemek için, ''tezahüratın komünizmin inkilap alemini okşayacak tarzda idaresine itina'' olunmalıdır.
Bu telgraflara göre 2 Ocak'da Karabekir, Vali Hamit Kapanlı'ya ''M.Suphi ve rüfekasının Ankara'ya gönderilmemesi arzusu B.M.M. Riyasetinden ve Hariciye Vekaletinden makam-ı senaveriye tebliğ buyrulmuştur.'' demiş ve ona, bu görevi nasıl sağlayabileceklerini danışmıştır. Hamit Kapanlı, ertesi günkü cevabında, bu kişileri sınırdışı etmelerini önermiş, ancak ''bu ihraç keyfiyetinin Kars'ta Rusların gözlerinin önünde vaki olması mahzurdan gayri-salim bulunduğu için, keyfiyetin bendenize havale buyurulması eslem-i tariktir'' diyerek, gerekli düzeni kurmayı kendi üstlenmiştir.
Karabekir valinin önerisini onaylamış ve ona şöyle bir taktik vermiştir. Erzurum'a vardıkları andan itibaren Suphi ve arkadaşlarına karşı halk kışkırtılmalı ve kendilerinde, Ankara'ya gidemeyecekleri, hatta Türkiye'de kalamayacakları izlenimi uyandırılmalıdır. Grup Erzurum'dan Trabzon'a yöneltilmeli ve orada da aynı kışkırtmalarla karşılanmalıdır. Yalnız bu gösteriler Suphi ve arkadaşlarının kişiliklerine karşı yapılmalı, dahası, Sovyetler'i gücendirmemek için, ''tezahüratın komünizmin inkilap alemini okşayacak tarzda idaresine itina'' olunmalıdır.
Buraya kadar ki anlatımlar
Mete Tunçay'ın Türkiye'de Sol Akımlar adlı eserinin birinci cildinin 579.
sayfasından alıntıdır. Kaynakları da kendisi tarafından belirtilmiştir.
Bu yukarıdaki telgraflaşmaların öncesinde ise Kazım Karabekir'le Mustafa Kemal arasında geçen iki telgraflaşmanın ardından, Mustafa Kemal'in ne yapmak gerektiği konusunda insiyatifi Kazım Karabekir'e bıraktığı anlaşılmaktadır. Eldeki belgelerle bu sonuca ulaşılmıştır; aralarında başka bir iletişim yolu (en azından belgelenebilecek) olup olmadığı da bilinmemektedir. Ancak böyle ciddi bir konuda sorumluluğun bir kişi ile sınırlanamayacağı da çok açıktır. Kaldı ki valinin telgrafından da anlaşılacağı gibi, olayı fevrileştirme çabaları vardır.
Bu yukarıdaki telgraflaşmaların öncesinde ise Kazım Karabekir'le Mustafa Kemal arasında geçen iki telgraflaşmanın ardından, Mustafa Kemal'in ne yapmak gerektiği konusunda insiyatifi Kazım Karabekir'e bıraktığı anlaşılmaktadır. Eldeki belgelerle bu sonuca ulaşılmıştır; aralarında başka bir iletişim yolu (en azından belgelenebilecek) olup olmadığı da bilinmemektedir. Ancak böyle ciddi bir konuda sorumluluğun bir kişi ile sınırlanamayacağı da çok açıktır. Kaldı ki valinin telgrafından da anlaşılacağı gibi, olayı fevrileştirme çabaları vardır.
Bu arada 13 Eylül 1920
tarihli, Mustafa Kemal tarafından kaleme alınmış bir mektupta TKP'den BMM
nezdinde bulunmak üzere, en azından, tam yetkili bir delege istendiği açıktır.
( Ayrıca Süleyman Nuri anılarında ise Mustafa Kemal'den kendilerini ''BMM'nin
sol koltukları işgal ve Türkiye işçi ve çiftçilerinin haklarını müdafaa için ''
Ankara'ya çağıran bir mektupdan bahsetmektedir)
Buradan yola çıkarak, çağrılı olup olmadıklarını, bu yüzden Anadolu'ya gelip gelmediklerini bir yana bırakırsak, Mustafa Suphilerin Anadolu'ya temelli geldiklerini biliyoruz. Ama siyasi saflık, ama stratejik hata, düşmanını tanımama vb bir çok değerlendirmenin dışında onların katline sebep olanların, onlardan sonra da benzer cinayetler işleme konusunda hiç tereddüt etmediklerini ortaya koyan doksan yıllık bir tarih vardır.
Koca bir tarihi baştan aşağıya yalanlarla yeniden yazmayı başarmış(!) bir iktidarın her konuda özenle davranamamış olsa bile en azından bu katliama dair çok daha dikkatli davranacağını tahmin etmek hiç de zor değildir. Ama herşeye rağmen katliamı yapan ve emri verenler ortadadır; kimliklerinde eski İttihatçılar yazmaktadır doğru, ama onlar aynı zamanda Kuvayi Milliyenin komutanları ve askerleridirler artık. Dünün İttihatçıları (önder kadroları hariç) bütün kadro ve örgütleriyle o gün Kemalisttirler.
Buradan yola çıkarak, çağrılı olup olmadıklarını, bu yüzden Anadolu'ya gelip gelmediklerini bir yana bırakırsak, Mustafa Suphilerin Anadolu'ya temelli geldiklerini biliyoruz. Ama siyasi saflık, ama stratejik hata, düşmanını tanımama vb bir çok değerlendirmenin dışında onların katline sebep olanların, onlardan sonra da benzer cinayetler işleme konusunda hiç tereddüt etmediklerini ortaya koyan doksan yıllık bir tarih vardır.
Koca bir tarihi baştan aşağıya yalanlarla yeniden yazmayı başarmış(!) bir iktidarın her konuda özenle davranamamış olsa bile en azından bu katliama dair çok daha dikkatli davranacağını tahmin etmek hiç de zor değildir. Ama herşeye rağmen katliamı yapan ve emri verenler ortadadır; kimliklerinde eski İttihatçılar yazmaktadır doğru, ama onlar aynı zamanda Kuvayi Milliyenin komutanları ve askerleridirler artık. Dünün İttihatçıları (önder kadroları hariç) bütün kadro ve örgütleriyle o gün Kemalisttirler.
İTTİHATÇILIKTAN
KOMÜNİSTLİĞE
Mustafa Suphi, Osmanlı
bürokrat sınıfına mensup bir ailenin evladı olarak 1882de Giresunda dünyaya
geldi. Babası, çeşitli devlet kademelerinde yer almış ve sonunda vali olmuştu.
İdadiyi (liseyi) Erzurumda okudu, İstanbulda hukuk tahsil etti. Pariste LÉcole
Libre des Sciences Politiquesde Ziraat Bankası ve tarım kredileri üzerine
teziyle lisansüstü eğitimini tamamladı. 1908te II. Meşrutiyetin ilanıyla ülkeye
döndü ve Galatasaray Mekteb-i Sultanisinde muallimlik yaptı, Yüksek Ticaret ve
Tarih Mektebinde siyasi iktisat dersleri verdi. Tanin, Servet-i Fünun ve Hak
gazetelerindeki makalelerinde kâh özel teşebbüsçülüğü kâh devletçiliği öneren
Mustafa Suphi, 1911de Selanikte İttihat ve Terakkinin 4. Kongresine katıldı.
Kongrede İktisat Vekili olmak isteği yerine getirilmeyince İttihatçılara küstü
ve Ferit (Tek) ve Yusuf (Akçura) Beyler ile Milli Meşrutiyet Fırkasını kurdu.
İttihatçılığa göre daha sağ bir çizgiyi temsil eden fırkanın yayın organı
İfhamın editörlüğünü yaptı.
BAHR-I CEDİD SÜRGÜNLERİ
Mustafa Suphi, 23 Ocak
1913te Babıâli Baskını ile iktidara el koyan İttihatçıların başa geçirdiği
Mahmut Şevket Paşanın 11 Haziranda öldürülmesi üzerine muhalifler ve
İstanbuldaki serseri ve işsiz takımından oluşan 322 kişilik grupla Bahr-i Cedid
vapuruna bindirilerek Sinopa sürüldü. 1914te Mustafa Suphinin gayretiyle Ahmet
Bedevi (Kuran) ve birkaç kişi daha Sinoptan deniz yoluyla Kırımda Sivastopole
kaçtılar. Kaçakların tümü Mısıra ve Batı ülkelerine giderken, sadece Mustafa
Suphi Kafkasyaya geçti. O sırada patlayan savaş aleyhine yazıları yüzünden
Ruslar tarafından Urallara sürüldü. Sosyalizm ve komünizm fikirleriyle burada
tanıştı. Şubat 1918den itibaren Moskovada Tatar Başkut devrimcileriyle Yeni
Dünya adlı bir gazete çıkardı. 20 Temmuz 1918de, Asyanın Müslüman halklarını
komünizm düşüncesine çekmeyi hedefleyen Stalinin girişimiyle Türkiye Komünist
Fırkasının (daha sonra TKP) ilk toplantısını yaptı.
LENİN'İN TEZLERİNİN HAYATA
GEÇİRİLMESİ
''Cevat Yoldaş! Bizim
meslek dervişlik! Gideceğiz!'' demişti yola çıkmadan önce. Baş düşman olarak
İttihat ve Terakkiyi gören Mustafa Suphi ve arkadaşları, hemen hepsi İttihat ve
Terakkiden gelen Mustafa Kemal ve arkadaşlarıyla ittifak yapmak üzere, Ankaraya
gitmeye karar vermişlerdi.
Bakûden peyderpey yola
çıkan TKP kafilesinin beş kişilik ilk grubu, Sovyet Rusyanın Ankaraya sefir
olarak atadığı Budi Mdivaninin heyeti ile birlikte, 28 Aralık 1920?de Karsa
ulaştı. Sovyet diplomatları ile birlikte gelen TKPliler törenle karşılandılar.
Kâzım Karabekir, Mustafa Suphiye, Ankaraya bir telgraf yollamasını ve gelişini
haber vermesini tavsiye etti.
Ancak 29 Aralık 1920de
Mustafa Kemalin, Kâzım Karabekire yolladığı telgraf hiç iç açıcı değildi.
Telgrafta Ankarada komünist cereyanları arzu hilafınadır. Bakû Türk Komünist
Fırkası Reisi Mustafa Suphinin bu cereyanları körüklemesi sakıncası akla
gelmektedir. Bir defa kendisini gördükten sonra devletlilerinin görüşlerinin
bildirilmesini rica ederim yazmaktadır. Bu ricanın karşılığı bugüne dek
yayınlanmadı. Ancak telgrafın ikinci satırı TKPyi Meclis çatısı altında eritme
yanlısı olan Karebekire bu eğiliminden vazgeçmesi için Ankara tarafından
tanınmış bir fırsat gibi görünmekteydi.
"ZEKİ, BİLGİLİ, FAZLA
KURNAZ...
Gruba birkaç gün içinde
başkaları da katıldı. O günlerde Karsta olan Ankara Hükümetinin Moskovaya elçi
tayin ettiği Ali Fuat (Cebesoy) Bey, 2 Ocakta Mustafa Suphi ile görüştü. Bu
görüşmeyi değerlendiren uzun raporunda [Mustafa Suphi] zeki, bilgili, fazla
kurnaz, konuşmalarında ihtiyatlı ve acelesiz. Rus Sefiri ile memleket içine
girmek ve Ankara Hükümeti prensiplerine inanmış gibi görünmek istediğine
bakılırsa bu kişinin yumuşak düşünce ve prensiplerle Anadolu hareketini
yönetenlerin güvenini kazanmak ve böylece bir mevki yaptıktan sonra, Rus
komünizminin gizli başı olmak suretiyle memlekete [bu düşüncesini] duyurmak ve
uygulamak düşüncesinde olduğunu zannediyorum diye yazmıştı. Bu görüşme Ankara
ile TKP yönetimi ile siyasi konuların ele alındığı üst düzeydeki son
görüşmeydi.
Meclisin 3 Ocak tarihli
oturumunda, Mustafa Kemal, Erzurum Mebusu Hüseyin Avniye (Ulaş) hitaben şöyle
diyordu: Komünizm yayılması meselesine gelince; kendileri buyurdular ki,
istense de istenmese de bu bir mikroptur, girer. O halde çaresi yok demektir.
Mademki maddi tedbirle önüne geçmek imkânı olmayan bir yayılmadır, bu mutlaka
bulaşıcı olacaktır. Zannediyorum ki, buna karşı tedbir düşünmek meselesiyle söz
konusu olan siyasi meseleleri birbirinden ayırmak ve seçmek daha uygun olur...
HALK GALEYANA GETİRİLİYOR
Mustafa Suphi ve
beraberindeki 17 kişi (?) 18 Ocakta Erzuruma gitmek üzere Kars'tan trenle yola
çıktı. Heyet dört günlük bir tren yolculuğunun ardından 22 Ocakta Erzuruma
vardığında kendilerini Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyetinin örgütlediği eylemler
bekliyordu. Modern Türkiyenin ilk Komünizmle Mücadele Derneği olan Cemiyetin 18
Ocakta yayınladığı beyannamede Rusyadan gelmiş, anası babası belirsiz, mazileri
karanlık, cani iblislerin, Allah, Peygamber, Halife ve şeriat yok dediği,
kadınlardan başlayarak na-mahremliği ortadan kaldıracağı, kadınların kamuya
açık yerlere erkeklerle karışık girip çıkması, erkeklerle çalışması ve
erkeklere hizmet etmesinin mecbur kılınacağı, üç yaşından büyük çocukların
umumi depolarda toplanacağı, cinayet ve diğer suçlara ait kanunları
kaldıracağı, çalışmayanın ekmek yiyemeyeceği, Başkırdistan, Taşkent ve
Buharadaki milyonlarca Müslümanın bütün servetlerinin, ırz ve namuslarının
ellerinden alınacağı yazıyordu. Bu iddialarla galeyana gelmiş göstericileri
yönlendirenler arasında polis teşkilatından kişiler de vardı. Heyet Erzuruma
sokulmadı ve dekovil hattıyla Karabıyıka (Aşkale yakınlarında köy) yollandı.
Erzurum Müdafaa-i Hukuk
Cemiyetinin olayları anlatan telgrafı Mecliste okunduğunda, Mustafa Kemal,
devletin her şeyden haberdar olduğunu gösteren ve Erzurumlularla hemfikir
olduğunu beyan eden bir konuşma yaptı. Mustafa Kemal aynı oturumda yaptığı
diğer konuşmada Kâzım Karabekir tarafından Mustafa Suphi ve arkadaşları için
yapılan plandan övgüyle bahsetti. Ardından Erzurum Valisi Deli Hamite acele bir
telgraf yolladı. Telgrafta Mustafa Suphi Efendinin refakatinde kaç kişi
olduğunun ve onların da kendisiyle birlikte gönderilip gönderilmediğinin
bildirilmesini rica ederim deniyordu.
İMHA PLANI YÜRÜRLÜĞE
KONUYOR
Bayburttan kızaklarla aç
biilaç yola çıkan TKP kafilesi hiçbir yerde doğru dürüst konaklama fırsatı
bulamayarak 27 Ocakta Maçkaya vardı. Caminin yanındaki Yorgaki Otel?de bir gece
kaldılar. Heyettekilerden Baytar Abdülkadir Maçka Kaymakam Vekili Murat
Efendinin yardımıyla kurtarılmıştı. Mahmut Goloğluna göre, Abdülkadir, Karstan
Trabzondaki kardeşi Mehmet Efendiye gelişlerini müjdelemiş, Mehmet Efendi
vekilliğini yaptığı Kayıkçılar Kâhyası Yahyaya haberi verdiğinde, Yahya
kendisine Mustafa Suphi ve arkadaşları konusunda Ankaradan emir aldığını, eğer
kardeşini kurtarmak istiyorsa şehre girmesini engellemesini tavsiye etmişti.
Abdülkadirin hayatını bu uyarı kurtarmıştı.
Böylece geride Mustafa
Suphi ve 15 yoldaşı kalmıştı. 28 Ocakta Trabzonda olağanüstü bir hareketlilik
vardı. Tellallar, Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti başkanı ve eski
Teşkilat-ı Mahsusacı Barutçuzade Ahmet Beyin oğlu Faik Beyin gazetesi İstikbâlin
kışkırtıcı yayınlarıyla galeyana getirilen halkı cuma günü öğleden sonra
Rusyadaki esir kardeşlerimizi kurşuna dizdiren dinsiz vatan hainlerinden
intikam almak üzere mağaza, dükkân ve kahvehaneleri kapatarak Değirmendereye
çağırmıştı. Şehirdeki Sovyet Konsolosluğunun elemanlarına da sokağa çıkmamaları
tembih edilmişti. Cuma günü, bütün esnaf dükkânlarını kapatarak, kapatmayanlar
ise polis ve inzibat memurları tarafından cebren kapattırılarak Değirmendereye
doğru sevk edildiler.
TKP heyeti, 28 Ocak akşamı
saat 17.20 civarında Trabzona vardı. Kayıkçılar Kâhyası Yahya ve adamları
heyetin yolunu Değirmendere mevkiinde keserek Çömlekçi Mahallesinin alt
yolundan doğruca iskeleye (Buhtiye) çevirdi. Burada Mustafa Suphi ve
arkadaşları tükürükler, küfürler ve tekmeler eşliğinde bir motora doğru sevk
edildiler. Hemen arkalarından Kâhyanın silahlı adamlarını taşıyan bir motor
daha kalktı. Motorlar sabaha karşı 4-5 sıralarında boş olarak geri döndü, ama
kimsenin iskeleye yanaşmasına izin verilmiyordu. Birkaç gün sonra tayfalardan
birisi, motordakilerin birkaç mil açıkta, elleri ve ayakları bağlanarak denize
atıldıklarını söyledi.
MERYEM YOLDAŞIN ACI SONU
İddialara göre Sürmeneli
Kınalıoğlu Ahmet Yakup motora bindirilmeyip Yahya Kâhyanın evinde alıkonmuş,
Tayyareci Tevfik ile Mustafa Suphinin Rus (bazı kaynaklara göre Türk,
bazılarına göre Rus Yahudisi) asıllı eşi motordan geri getirilmişti. Adı
çeşitli kaynaklara göre Meryem, Maria ya da Semiramis olan bu hanım, önce Yahya
Kâhyanın evine götürülmüş, kadıncağız tutulduğu yeri Rus Konsolosluğuna
bildirmeye çalışmış, notu götüren adam Kâhyanın adamı çıkınca, ceza olsun diye
Nemlizade Ragıp Beyin evine verilmişti. Bir süre, Kâhya tarafından Rizelilere
verilen kadıncağız bir oturak âlemi sırasında öldürülmüştü.
Katliamın ardından
Trabzondaki Rusya Sovyet Hükümeti Konsolosu Ali Oruç Bagirov Trabzon Valisine
Mustafa Suphi ve arkadaşlarının akıbetini soran bir mektup yazdı. Trabzon Vali
Vekili İsmail Sabri cevabi mektubunda, halkın tepkisi karşısında Trabzonda
kalamayacaklarını anlayan ekibin, bir motor kiralanarak sağ salim Rusya
sahillerine yollandığını belirtti. Aynı gün İstikbâl gazetesinde, Bakû
Seyyahları Geldiler ve Gittiler başlığı altında çıkan haberde olay daha ağır
ifadelerle anlatılıyordu.
Mustafa Kemalin 31 Ocak
1921de Erzurumdaki Muhafaza-i Mukaddesat ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
başkanlığına yazdığı telgrafta Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası efradından
bazılarının vatana hıyanet suçundan dolayı haklarında takibat ve soruşturma
icra edilmektedir. Adı geçen fırka, hükümetçe itibar ve itimada değer değildir,
Efendim.denmekteydi. Yani, Ankara Mustafa Suphi ve arkadaşlarının akıbetinden
habersiz görünüyordu. 14 Şubatta Trabzondaki Sovyet Rusya Konsolosu Bagirov,
Trabzon Vali Vekiline Mustafa Suphi ve arkadaşlarının Batuma ve hiçbir Sovyet
sahiline gelmediğini, dolayısıyla nerede olduğunu merak ettiklerini yazdı. Vali
cevabında Üçüncü Enternasyonal Heyetinden hiç kimse buraya gelmedi ve hiç kimse
de buradan gitmedi. Bu konuda bizde hiçbir bilgi yoktur dedi. Dışişleri
Komiseri Çiçerin, radyogramla Ankaradan Mustafa Suphilerin akıbetine dair bilgi
talep etti. Ankara Hükümeti ise, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının bir deniz
kazasında öldüklerine ilişkin açıklamasında ısrarlıydı.
KAÇ KİŞİ ÖLDÜRÜLDÜ?
TKPnin belgelerine göre,
Anadoluya hareket edenlerin toplamı Merkez Komite üyeleri ile birlikte 30dur.
Merkez Komite üyesi Mehmet Zeki ile üst düzey parti kadrosundan Süleyman Sami
hasta oldukları bahanesiyle Erzurumda veya Maçkada alıkonulup, Ankara
Hükümetinin himayesine mazhar olmuşlardı. TKP Harici Bürosu, haberin alınması
ardından, Doğu Halkları Propaganda ve Faaliyet Kurulu Başkanlığına gönderdiği
mektupta, isim belirtmeksizin 16 kişinin öldürüldüğünü yazmıştı. Aynı organ
adına Ahmet Cevatın (Emre) 2 Nisan 1921 tarihli mektubunda ise, M. Suphi, dört
Merkez Komite üyesi ve on iki diğer yoldaşlarımız denmektedir ki, burada
verilen rakamlarla öldürülenlerin toplam sayısı 17ye ulaşmaktadır. Mete Tunçaya
göre motorda öldürülenlerin sayısı, Mustafa Suphi ile birlikte 14dür. Tunçay,
listeye ayrıca Meryemi eklemektedir. Emrah Cilasun başka kaynaklarda geçen
isimleri de dikkate alarak öldürülen komünistlerin sayısının daha çok
olabileceğini söyler.
SONRA NE OLDU?
16 Mart 1921de TBMM
Hükümetiyle Rusya Şûraları Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti arasında
bir dostluk anlaşması imzalandı. Mustafa Kemal aynı gün Yahya Kâhyaya
vatanperverâne hissiyat ve temennilerinize teşekkür ederim şeklinde kısa bir
telgraf yolladı. Bu telgraftan iki ay sonra kanlı bir tasfiye hareketi başladı.
Çünkü Trabzondaki yerel güçlerin Enver Paşa ile flört etmesi, Ankarayı rahatsız
etmişti. 300 kişilik çetesiyle Yahya Kâhya, Enver Paşanın amcası Halil (Kut)
Paşanın en has adamıydı. Dahiliye Vekili Ali Fethi (Okyar) Bey, durumu
Trabzondaki İskele Hükümeti diye nitelemişti.
Tasfiye harekâtı 26 Ağustos
1921de Ebubekir Hazım (Tepeyran) Beyin Trabzon Valiliğine getirilmesiyle
başladı. 7 Kasım 1921de Miralay Sami Sabit (Karaman) Trabzondaki 13. Fırka
Kumandanlığına atandıktan sonra Trabzon Müdafa-i Hukuk Cemiyet adına toplanan
paraları zimmetine geçirme suçuyla Yahya Kâhya hakkında soruşturma başladı.
Kâhya uzun bir direnişten sonra 12 Ocak 1922de Sivas Bidayet Mahkemesinde
yargılanmak üzere tutuklanarak Sivasa gönderildi. Ancak mahkeme heyetine
yapılan baskılar sonucu beraat ederek Trabzon'a geri döndü.
KÂHYA'NIN TASFİYESİ
Trabzon Milletvekili Ali
Şükrü Bey konuyu Meclis gündemine getirdi ve Mustafa Kemal ile arasında sert
tartışmalar yaşandı. Yahya Kâhyanın sonunu, Suphilerin öldürülmeleri meselesini
de ima ederek etrafa sanki bütün bu işlerde ben tek başıma mıydım; her şeyi
olduğu gibi ortaya dökeceğim diye tehditler savurması getirdi. 3 Temmuz 1922de
Kâhya ve dört kişiyi taşıyan otomobil, Kâhyanın Soğuksudaki yazlık konağına
giderken saldırıya uğradı. Kâhya ve iki kişi öldürüldü. Arkadan ve önden atılan
40 kadar mermiye rağmen olaydan karanlıkta kaçarak kurtulan Kâhyanın Mustafa
adlı silahlı uşağı, olaydan sonra nedense yoldaki askerî kışlaya ve şehirde
önünden geçtiği hükümet, polis ve jandarmaya olayı haber vermemiş, bütün gece
ortadan kaybolmuştu.
Halk arasında olayı Sami
Sabit Beyin tezgâhladığı inancı yaygındı. Durumu soruşturan heyet, 13 Eylül
1922 günlü raporunda Kâhya öldükten sonra askerî kışlaya doğru kaçtıkları
görülen katiller hakkında zamanında gereken araştırma yapılmamış olduğundan
bulunmaları imkânsız hale gelmiştir? diyerek soruşturmayı kapattı.
AZMETTİREN KİM?
O günden beri Mustafa
Kemalin olaydaki rolü aydınlanmadı. Yıllar sonra Mustafa Kemal ile yolları
ayrılacak olan Kâzım Karabekir uzun bir süre yasaklı kalan anılarında, bu
olayla ilgili olarak, ?hayatımla ve namusumla oynadılar? diyecekti.
Yine yıllar sonra Mustafa
Kemalin Muhafız Taburu Komutanı İsmail Hakkı (Tekçe) Bey, Yahya Kâhyayı, 27
Mart 1923te Mustafa Kemalin yeminli muhalifi Ali Şükrü Beyi öldürecek olan
Giresunlu Topal Osmanın iki adamıyla birlikte kendisinin öldürdüğünü açıkladı.
Bu konuda bir makale yazan Yalçın Yusufoğluna göre, Yahya Kâhyanın oğlu, Mete
Tunçaya gönderdiği mektupta, babasının o zamanki koşullara göre vatani
vazifesini yaptığını ve asıl katilin bugün tapınılan bir kişi olduğunun bir gün
mutlaka anlaşılacağına inandığını yazmıştı.
Mustafa Suphi ve
arkadaşlarının katli karşısında Sovyetlerin ve Kominternin takındığı tavır
dünya solculuğunun gelişme süreci bakımından bir dönüm noktasıydı. Bu olayda
sosyalist anavatanın dış politika çıkarlarıyla bir kardeş partinin varlık
sorunu çatışmış ve bolşevik partisi Mustafa Suphi'yi katleden Anadolu'daki
yönetime tavır almamıştır.
Kaynakça;
Ebubekir Hazım Tepeyran, Belgelerle Kurtuluş Savaşı Anıları, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1982; Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, Merk Yayıncılık, İstanbul, 1988; Hikmet Bayur, Mustafa Suphi ve Milli Mücadeleye El Koymaya Çalışan Başı Dışarda Akımlar, Belleten, sayı: 140, Ankara, 1971, s. 567-654; Cumhur Odabaşıoğlu, Trabzon, Top-Kar Matbaacılık, Trabzon, 1990; TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri-2, Çev. Yücel Demirel, Tüstav, 2004; Yalçın Yusufoğlu, Kanunisaniyi unutma?, 30.1.2008, Mete Tunçay, Türkiyede Sol Akımlar, 1908-1925, Sevinç Matbaası, 1967; Alpay Kabacalı, Türkiyede Siyasal Cinayetler, Gürer Yayınları, 2007.
Ebubekir Hazım Tepeyran, Belgelerle Kurtuluş Savaşı Anıları, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1982; Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, Merk Yayıncılık, İstanbul, 1988; Hikmet Bayur, Mustafa Suphi ve Milli Mücadeleye El Koymaya Çalışan Başı Dışarda Akımlar, Belleten, sayı: 140, Ankara, 1971, s. 567-654; Cumhur Odabaşıoğlu, Trabzon, Top-Kar Matbaacılık, Trabzon, 1990; TKP MK 1920-1921 Dönüş Belgeleri-2, Çev. Yücel Demirel, Tüstav, 2004; Yalçın Yusufoğlu, Kanunisaniyi unutma?, 30.1.2008, Mete Tunçay, Türkiyede Sol Akımlar, 1908-1925, Sevinç Matbaası, 1967; Alpay Kabacalı, Türkiyede Siyasal Cinayetler, Gürer Yayınları, 2007.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder