25.09.2014

KOBANE DE KATLİAM VAR - AYAĞA KALKALIM.


KOBANE'DE KATLİAMI ÖNLEMEK İÇİN AYAĞA KALKALIM.

Suriye Kürdistanı Rojava’nın üç kantonundan biri olan Kobane; doğu, güney ve batı yönlerinden IŞİD saldırısına uğradı.

Daha önce Irak Kürdistan’ına, Şengal’e saldıran, binlerce Ezidi’yi katleden IŞİD, 15 Eylül’den beri Kobane’ye saldırıyor. Irak ve Suriye rejimlerinden ele geçirdiği tank, füze, çeşitli top ve ağır silahlarla, yine birçok bölgeden getirdiği takviye güçlerle saldıran IŞİD, Kobane kantonunda şimdiye kadar 64 köyü ele geçirdi, IŞİD vahşetinden kaçan çoğunluğu yaşlı, kadın ve çocuk 130 bin kişi Türkiye’ye sığındı.

IŞİD’in saldırısından kaçan Kobanelilerin sığındığı Suruç’ta tam bir kargaşa hâkim. Sığınmacılar yeterli yardım alamıyor, en temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Güvenlik güçleri, dayanışma amacıyla Suruç’a gelen kitlelere saldırıyor, gaz bombası atıyor. Şu anda iki kişi ağır yaralı.

YPG güçleri Kobane kantonunu savunmaya devam ediyor, IŞİD’in doğu bölgesindeki ilerleyişi durduruldu. Ama silah olarak kendisinden çok daha üstün kuvvetlerle savaşan YPG güçlerinin ne kadar dayanabileceği bilinmiyor.

600 bin kişinin yaşadığı Kobane kantonunun merkezine IŞİD güçlerinin girmesi demek, soykırıma varacak büyük bir katliam demektir.

Tüm halkımızı ve duyarlı kamuoyunu Kobane ile dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz.

Hükümeti sınırda insanların güvenliğini sağlamaya, sınırdan geçenlere zorluk çıkartmamaya tam tersine her türlü kolaylığı sağlamaya çağırıyoruz. Hükümet, öte yandan Kürt halkının kendisini savunma girişimlerine engel olmamalı, her türlü geçiş yolunu açmalı, tüm insani yardım mekanizmalarını ve olanaklarını devreye sokmalı Kürt hareketine hiçbir müdahalede bulunmamalıdır.

Aynı zamanda aylardır devam eden çözüm sürecinde hızlı adımlar atılmalı, Kürt halkının tüm temel hakları tanınmalı ve güvence altına alınmalıdır.

Barıştan, halkların kardeşliğinden yana olan tüm insanları çok geç olmadan Kobane için ayağa kalkmaya, IŞİD’in katliamına karşı elimizden gelen her türlü çabayla mücadele etmeye çağırıyoruz.

Kerem Kabadayı
Küresel BAK yürütme kurulu adına
24 Eylül 2014

Türban Özgürleşmek midir ?



Gerçek olan nedir? Birilerinin kızların türbana kapanması için, okulları, yurtları, dershaneleri kullanması, kayıt zamanı tren ve de otogarları ile okul kapılarında, hatta öğretim üyesi olmak için gittikleri ülkenin havaalanında masalar kurup gençleri, yuva, aş ve harçlık vererek cemaatleştirmeye çalışmaları mı özgürlüktür, gençleri çaresizliğe düşmekten korumaya çalışmak mı?

Gerçek olan ne, yoksunluk ve devletin sahip çıkmaması nedeniyle cemaatlere yanaşıp türbana girmek mi özgürlüktür, mahalle baskısıyla türbanlaşmak mı?
Gerçek olan nedir, çocuğun, gencin, yetişkinin, cahilin ya da okumuşun kendi iradesine göre hareket edebilmesi mi özgürlüktür, kendisini cemaat liderinin, şıhının ya da şeyhinin iradesine teslim etmesi mi?

Özgürlük, türbana girip Bosna’da, Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan’da, Filistin’de yaşamı Müslüman’a dar eden Amerika’ya ses çıkarmamak ve Amerika ile işbirliği içinde olanları desteklemek midir?

Türbanı savunanların önemli bir bölümünün, Osmanlı hayranı, cumhuriyetin kazanımlarına karşı, evrim kuramına düşman ve sıkıştıklarında da bilimsel bulgular yerine inanç kitaplarına başvuracak şekilde yetiştirilmeleri mi özgürlüktür?

Gerçek olan ne? Şafii, Hambeli ve Maliki mezhebinden olandan, Alevi’den, Süryani’den, Hıristiyan’dan, Musevi’den, inançları olmayandan alınan vergilerle Hanefi imamlara maaş ödemek ve camileri yaptırmak mı özgürlüktür, Alevilere ve diğerlerine Hanefi din kültürü ve ahlak bilgisi dersini zorunlu olarak dayatmak mı?


Gerçek olan ne, türban çıkmazına sokulan Türkiye’de kim kazanıyor? Demokrasi mi, bilim mi, kadınlarımız mı, emekçiler mi, toplum mu? Ülkenin kaynaklarını pazarlayanlarla AB ve ABD gibi emperyalistler mi?

24.09.2014

EMEĞE SAYGI - 2



Hiçbir şey boşuna yaşanmadı
İzmir'de yaşayan barış, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde yer almış 14 kişiye Emeğe Saygı duygusuyla “iyi ki varsınız, iyi ki yaşadınız, hiçbir şey boşuna yaşanmadı’’ ifadeleriyle plaket verildi.
Demokrasi Dostluk ve Dayanışma Derneği (DDDD),  yaşamları boyunca hayatı iyileştirici ve değiştirici çabalara destek vermiş, bulundukları yaşam alanlarında aktif görevler üstlenmiş, emek, demokrasi ve barış savaşımının mütevazi kişileri olmuş insanlarını hatırlamak/hatırlatmak amacıyla düzenlediği “Emeğe Saygı Buluşmaları”nın ikincisi gerçekleştirdi.
Tepekule Kongre Merkezi’nde yapılan Bilgehan Oğuz’un sunuculuğunu yaptığı etkinlikte İzmir'de yaşayan barış, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde yer almış 14 kişiye buluşma anısına ‘’iyi ki varsınız, iyi ki yaşadınız, hiç bir şey boşuna yaşanmadı’’ ifadeleriyle plaket verildi. Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç, Bornova Eski Belediye Başkanı Kamil Oktay Sındır ve Çamlıhemşin eski Belediye Başkanı İdris Lütfü Melek’te etkinliğe katılarak plaket verdiler.
Plaket takdimleri öncesinde 14 isim için kısa belgeseller gösterildi. Kişilerin yaşamlarından kesitler sunan kısa belgesellerin ardından sahneye çıktıklarında mücadele anılarından, geleceğe dair umutlarından bahseden katılımcıların konuşmaları sık sık alkışlarla kesildi. Sık sık duygusal anların yaşandığı tören toplu fotoğraf çekimi ile son buldu.
Dernek üyeleri kuşaklar arası aktarımı amaçlayan Emeğe Saygı Buluşmaları kapsamında adı geçen kişilerle yapılan görüşmelere dayanan bir kitap hazırlandığını ve yakın zamanda yayınlanacağı bilgisini paylaştı.
Etkinlik sonunda, Nuri KILINÇ'a da dernek tarafından onur ödülü verildi
Emeğe Saygı 2 buluşmasında plaket sunulan isimler ve kendileri hakkında yapılan tanıtım özetleri:

MAHMUT DİKERDEM “ KOROTİÇLER






Tüm Korotiçlere açık mektup
Türkiye Barış Derneği Genel Başkanı, emekli büyükelçi Mahmut Dikerdem, bu açık mektubunu, Sovyet "Ogonyok" dergisi yayın yönetmeni olan Vitali Korotiç'in ülkemizde düzenlediği konferanslardan sonra kaleme almış. Büyük Ekim Devrimi'nden 70 yıl sonra liberal demokrasinin savunuculuğuna soyunmakla Batı dünyasında büyük sükse yapan, yerli -yabancı tüm Korotiç'lere seslenen Dikerdem, yaratılan toz duman içerisinde "açıklık" ve "yeniden yapılanma" önermesinin can alıcı noktaları üzerinde bir durum tespiti yapmak gereği duyuyor.
Korotiç'ierin, demokrasi, özgürlük, insanın temel haklan sorunlarını da bilimsel sosyalizm perspektifinden algılamadıklarını vurgulayan Dikerdem, bu kavramların bilimsel içeriğini kısaca yeniden tanımlayarak, Korotiç'lerin gerçek isteğinin burjuva demokrasisi olduğuna işaret ediyor.
Dikerdem, yerli-yabancı Korotiç'lere verdiği son yanıtla mektubunu bitiriyor: "Tüm dönekleri, kaytancıları, devrimden umut kesen aydınları da saflarınıza katın. Yeter ki, bilimsel sosyalizm insanlığın yolunu aydınlatmaya devam etsin!"

Sayın Baylar, Sizlere nasıl hitap edeceğimi bilemedim. Eskiden yoldaş diye anılırdınız ama bu sözcüğü kullanmaya elim varmadı, zaten sizin de öyle çağrılmaktan hoşlanmayacağınızı düşündüm. Her ne ise, bu açık mektubu yazmaya beni iki önemli neden zorladı: Birincisi, sizler yani en büyüğünden en küçüğüne kadar tüm Korotiç'ler- aranıza sayın Mihail Gorbaçov'u şimdilik kaydıyla katmıyorum- son yıllarda sergilediğiniz tutum, yayınladığınız yazılar, yaptığınız konuşmalarla kamuoyunda büyük şaşkınlık, giderek karmaşa yarattınız. Yalnız kişisel olarak değil, dergiler, dernekler, bilim akademileri içerisinde kadrolaşarak sesinizi dünyaya duyurdunuz. Şimdiye değin sosyalist dünyadan duyulmaya alışılmamış bu sesler kamuoyunda yankılandı, büyük ilgi ve heyecan yarattı, ülkelerinizde olup bitenler soluk kesici serüvenler öyküleri gibi izlenmeye başladı.

Bunu söylerken, sadece Batılı ülkelerdeki tepkileri kastetmiyorum. Batı'nın egemen çevrelerinin sizi bağırlarına basacakları kuşkusuzdu. Oralardan yükselen zafer çığlıkları, "sosyalizmin iflası", "Marksizm’e elveda", "komünizm öldü" biçimindeki keskin yargılar beklenmedik şeyler değil. Onlar 70 yıldır düşledikleri bir olayın sonunda gerçekleştiği sanısının sarhoşluğunu yaşıyorlar; sol dünya görüşünün kesin bir darbe yediğine ve bir daha belini doğrultamayacağına inanarak sevinçten uçuyorlar. Bizde bile Marksizm konusunda Karl Marx'ın sakallı olduğundan öte bilgisi bulunmayanlar, "Teknoloji Marksizm’i yenmiştir" diye ahkâm kesiyorlar. Onları ciddiye alırsak bile, çağdaş Sağ'ın fikir babası Raymond Aron’un çömezleri, J.F, Revel gibi sağcı düşünürler sizin başlattığınız harekete kuramsal yorumlar getirerek, günümüzde ideolojilerin sonunun geldiğini ilan etmekten çekinmiyorlar. Kişinin siyasal iktidar karşısında ezilmemesinin en sağlam güvencesinin bireysel mülkiyet özgürlüğü olduğunun artık komünist dünyada da anlaşıldığını söylüyorlar. ABD'de daha ileri gidenler var. Geçenlerde Dışişleri Bakanlığı Siyaset Planlama dairesi başkan yardımcısı Francis Fukuyama'nın hazırladığı bir rapor Vaşington resmi çevrelerinde büyük ilgi ile karşılanmış. Raporuna düşüncesi şu; "Soğuk Savaş'ın sona ermesi batının liberal demokrasi sisteminin toplum yönetiminde nihaî form olarak evrenselleşmesi ve belki de tarihsel sürecin sonu demek olacak tır". Amerikan dışişleri yetkilisi öngörüsünde fazla acele etmiş olsa da, Batı'daki umut ve beklentileri pek güzel yansıtmış. ABD başkanı George Bush da göreve başlarken verdiği söylevde, "yüzyılımızda, belki de bütün tarihte ilk kez hangi yönetim biçiminin en iyi olduğunu araştırmaya artık gerek kalmadı" dememiş miydi?


10.09.2014

TKP 94 YAŞINDA



TKP nin 94 ncü Kuruluş Yılı yurdumuzun her tarafında
"TKP li gurup" lar ve partiler ! tarafından kutlanıyor.
İzmir'de de 2 yasal parti ve bir derneğin bu yıl ayrı ayrı
gerçekleştirecekleri kutlama programları olduğunu biliyoruz.
İllegal kutlamalar da var mıdır bilemiyorum.
Eğer TKP nin 94. yılı değişik partiler ya da guruplar açısından
unutulmayacak kadar önemli ise, yalnızca bu konu üzerinde
bir araya gelebilmenin koşullarının neden aranmadığını, neden
zorlanmadığını sorgulamak gerekiyor..
Bu sorgulamada akla yakın gelen bir tek cevap var.
Guruplar ve partiler diğerlerinin kendi ideolojilerine zarar
vermesinden ve kendilerini yoldan çıkaracaklarından
korkuyor olmalılar.
Peki ama, bu davranış bizlerin aslında kendi teori ve
pratiklerimize de fazlaca güvenmediğimiz ve inanmadığımız anlamına da
gelmiyor mu?
Eğer sınıf partisi olduğumuza, ya da sınıf mücadelesinin içinde
olduğumuza inanıyorsak bu tür etkinlikleri ortaklaştırmaktan
neden korkalım?
Bu gün biz, dağınık diye nitelediğimiz işçi sınıfından daha da dağınığız.
Aynı geleneğe sahip çıkan bizler bir araya gelemiyorsak,
sınıf mücadelesine destek olacak çok değişik düşüncelerle
bir arada olmayı ve birlikte mücadeleyi nasıl başaracağız?.
Geleneğe aidiyet duyan bütün gurupları içinde barındırmaya
uygun bir platform pek ala oluşturulabilir.
Bir arada durmamızı engelleyen bütün sorunlar bu platformda
rahatça konuşulur ve aşılması için çaba harcanır.
Kendimizi bunun için zorlayalım.
Yakınlarımızın partisi ya da gurubu olma kolaycılığını terkedelim..
Birlikte olmaktan, bir arada bulunmaktan kaçan, işçi sınıfına da,
mücadelesine de uzak düşecektir, bunu da anlayalım.